Osmanlı’da, İstanbul’da dar sokaklara sıralanmış ahşap evler, yangın sırasında itfaiyenin önemini artırıyordu. Her mahallenin itfaiye görevini de yürüten kabadayılar, yani “tulumbacılar”, cesaretleri, güçleri ve çok hızlı koşmaları ile ünlüydü. Statüsünü cesaretine, bileğine ve silahına dayanarak kendi kazanırdı. Kariyeri için olur olmaz kavga çıkarmak yetmezdi, gereksiz yere zor kullanmak hoş karşılanmazdı.
Racona uymayan düelloya Haklarını gözettikleri mahalle sakinleri ile iyi geçinirlerdi. Polisle başları sürekli dertteydi, ancak polisle ilişkileri her iki tarafın çıkarlarına uygundu. Kabadayı semtin içişlerini kendi usullerine göre yönetmekte serbestti, karşılığında ağır suçlarda polise yardım etmekle yükümlüydü. Cezaevi onlar için yeraltı hayatının kurallarını öğrendikleri bir okuldu, ne kadar yatarlarsa o kadar itibar görürlerdi.