- İnsanlar, sosyal medya ve modern yaşamın etkileriyle onay ihtiyacını daha fazla hissetmeye başladı.
- Bu durum, kişinin kendini dış tepkilere göre değerlendirmesiyle özgüven kaybına yol açarak yaşamı problemli hale getiriyor.
- Uzmanlar, bireyin kendini içsel ölçütlerle tanımlamasını önererek, daha bağımsız ve dengeli bir yaşam sürdürebileceğini belirtiyor.
İnsanın kabul görme ihtiyacı doğuştan gelir. Fakat bugün bu ihtiyaç, çoğu zaman yalnızca “beğenilmek” üzerinden yorumlanacak kadar daraltılmış durumda. Oysa onaylanma arzusu; yanlış yapma korkusundan çocuklukta öğrenilen ilişki dinamiklerine, toplumsal beklentilerden güven duygusundaki kırılmalara kadar uzanan çok daha geniş bir davranış örüntüsüne dayanıyor.
Uzmanlara göre mesele, görünür bir takdir isteğinden çok daha fazlası. Kişinin kendi değerini dış referanslarla ölçmeye başlaması, bu ihtiyacı derinleştiren temel unsur olarak görülüyor. Onay arayışı; duyguları, karar süreçlerini ve kişinin kendine dair algısını şekillendiren bir psikolojik yapıya dönüşüyor.
Psikologlar bu durumu, “içsel pusulanın zayıflaması” olarak tanımlıyor. Kişi, kendi kararını değerlendirmek yerine çevrenin tepkisine odaklandığında, davranışlarının yönü de fark edilmeden dışarıdan belirlenmeye başlıyor. Bu süreç zamanla özgüveni zedeliyor ve bireyi, kendi doğrularından çok dış onay üzerinden hareket etmeye itiyor.

ÇOCUKLUKTA ŞEKİLLENEN DEĞER ALGISI
Araştırmalar, onay ihtiyacının temelinin çoğu zaman erken yaşlarda atıldığını gösteriyor. Sevginin koşula bağlandığı, eleştirinin yoğun olduğu veya başarı odaklı aile ortamlarında büyüyen çocuklar, ilerleyen yıllarda dış tepkiye daha duyarlı bir yapıya sahip oluyor.
Bu durum yetişkinlikte, karar anlarında kararsızlık, eleştiriyi tehdit gibi algılama ve sessizlikten dahi anlam çıkarma eğilimiyle kendini gösteriyor. Uzmanlar, bu tablonun bir yetersizlik değil, erken dönemde öğrenilmiş bir ilişki biçimi olduğunu vurguluyor.

DİJİTAL ÇAĞIN PEKİŞTİRDİĞİ ZEMİN
Sosyal medya bu eğilimi başlatan bir unsur olmasa da mevcut ihtiyacı belirgin şekilde artırıyor. Beğeni, yorum ve paylaşım gibi geri bildirim mekanizmaları, kişinin değerini dış tepkiler üzerinden değerlendirmesini kolaylaştırıyor.
Uzmanlara göre mesele beğeninin kendisi değil; kişinin kendini bu geri bildirim döngüsüyle tanımlamaya başlaması. Bu nedenle dijital dünyada onay arayışı yalnızca duygusal bir tepki olmaktan çıkıp davranışları şekillendiren bir alışkanlığa dönüşüyor.

İLİŞKİLERDE HİSSEDİLEN GÖRÜNMEZ BASKI
Onay ihtiyacı çoğu zaman en belirgin halini yakın ilişkilerde gösteriyor. Partnerden sürekli teyit beklemek, sessizliği güvensizlik işareti olarak yorumlamak, ilgi düzeyini bir ölçü birimi gibi görmek, bu davranışın sık karşılaşılan yansımaları arasında.
Uzmanlara göre bu durumun temelinde, kişinin kendi içinde “yeterli miyim?” sorusuna net bir yanıt bulamaması yatıyor. Böyle olunca ilişkiler, sağlıklı bir bağ yerine, onay alınamadığı anda tetiklenen kaygı üzerinden şekillenmeye başlıyor.

İŞ HAYATINI YAVAŞLATAN BİR ETKEN
Profesyonel hayatta onay ihtiyacı, karar süreçlerini belirgin şekilde etkileyebiliyor. Kişi güçlü bir fikre sahip olsa bile sunmadan önce tekrar güven arayabiliyor; eleştiriyi kişisel bir saldırı olarak algıladığında ise motivasyon hızla düşebiliyor.
Uzmanlar, bu tepkinin temelinde bireyin kendi değerlendirmesine tam olarak güvenememesinin yattığını belirtiyor. Bu nedenle dış görüşler, kişinin adım atma hızını ve performansını dolaylı şekilde yavaşlatabiliyor.

ONAY DÖNGÜSÜNÜN KIRILMASI
Psikologlara göre onay arayışı çoğu zaman fark edilmeden gelişen bir davranış biçimi. Bu eğilimi besleyen üç temel unsur öne çıkıyor: yanlış yapmaktan duyulan kaygı, eleştirinin tehdit gibi algılanması ve kişinin kendi değerini giderek dış tepkiler üzerinden tanımlamaya başlaması.
Bu dinamikler birleştiğinde birey, ihtiyaçlarından çok başkalarının ne düşüneceğine göre hareket etmeye yöneliyor. Uzmanlar, bu döngünün tamamen ortadan kalkmasının mümkün olmadığını ancak daha sağlıklı bir seviyeye çekilebileceğini belirtiyor. Bunun için kişinin değerini dış onayla değil, kendi içsel ölçütleriyle tanımlaması gerektiği vurgulanıyor.
Bu yaklaşım benimsendiğinde karar vermek kolaylaşıyor, eleştirinin baskısı azalıyor ve kişi davranışlarına yön veren daha sağlam bir iç yapı kuruyor. Amaç, onayı bütünüyle reddetmek değil yalnızca yaşamın kontrolünü dış tepkilerin belirlemesine izin vermeyecek bir alan oluşturmak.

DENGELİ BİR DEĞER ALGISINA DOĞRU
Onay almak insan olmanın doğal bir parçası. Ancak uzmanlara göre sorun, bu ihtiyacın kişinin yönünü belirleyen bir pusulaya dönüşmesinde ortaya çıkıyor.
Kendi değerini yalnızca dış tepkilere göre tanımlamayan bireyler, hem ilişkilerinde hem ruh sağlığında daha sağlam bir yapı oluşturabiliyor.
İçsel onay güçlendikçe dış dünyanın etkisi azalıyor ve kişi kendi ritmine daha yakın, daha özgür bir yaşam alanı yaratabiliyor.