Bihter Dinçel ile ilk romanı Keşke Unutsam’ı konuştuk
Özel İçerik

Onu ekranlardan hepimiz tanıyoruz. Son zamanlarda fırtınalar estiren Mucize Doktor dizisinin başhemşiresi Selvi olarak da çok sevildi. Kendisi oyunculuğu ve yazarlığı, hayatında birbirinden ayırmadan tutsa da biz bugün yazar kimliği vesilesiyle buluştuk ve ilk romanını konuştuk. “Keşke Unutsam” adını verdiği ve bence büyüleyici bir kapağa sahip bu romanı bir kuzgunun ağzından ve nasıl da akıcı anlatıyor Bihter Hanım. Biliyorsunuz artık, ben tutamam kendimi anlatır da anlatırım bir şeyi çok sevince, şimdi en iyisi söyleşimize geçelim. Söyleşimiz de tıpkı roman gibi akıp gidecek, bir fincan kahve bu kasvetli havada iyi bir seçenek olur benden söylemesi…

Keyifli okumalar…

Bihter Dinçel ile ilk romanı Keşke Unutsam’ı konuştuk

YAZMAYI DAHA DÜZENLİ VE PRENSİPLİ HÂLE GETİREBLDİĞİM ZAMANLARDA İNANIN KANATLANIYORUM

- Bihter Hanım merhaba! Bu ikinci röportajımız. Nasılsınız diye bir girişle başlamak isterim bu yüzden?

Size de merhaba Damla Hanım! Çok teşekkür ederim, gayet iyiyim : )

- Şu sıralar artık normalleşme sürecine geçsek de, pandemi de devam ediyor. Kaleminizi, dünyanızı nasıl etkiledi? Bu süreç sizin için nasıl geçti/geçiyor?

Başka standartlarda yaşamaya alıştık artık, dikkatli olmaktan ve sağlığımıza şükretmekten başka bir şey gelmiyor elden. Evde kaldığımız süreçte ilk zamanlar elbette kolay olmadı, ama zamanla alıştık. Kitabı, pandemiden bir hafta önce tamamlamıştım. Sonra heyecanlı bekleyiş başladı. O süreçte de yazmak yerine bolca okudum, hatta kana kana okudum diyebilirim. Üç ay önce setimiz başladı yeniden. Bu defa tekrar dış hayata alışma sürecimiz oldu. Şimdi de kitabım çıktı ve çok keyifliyim.

- “Keşke Unutsam” üçüncü kitabınız ve ilk romanınız. Tiyatro oyunlarınızdan da biliyoruz. Yine bambaşka bir dünyadan selamlıyorsunuz bizi. Bu kitap nasıl doğdu? Bizimle yazma sürecinizi paylaşır mısınız?

Keşke Unutsam’ın kaburgası yıllar önce oluşmuştu aslında ve tiyatro oyunu olarak yazmayı denemiştim. O haliyle, oyun olarak hayata geçmedi, çünkü eksik kalan bir şeyler hissediyordum. İki sene evvel, o hikâyeyi bir kuzgunun gözünden anlatma fikri geldi aklıma ve yeniden heyecan duymaya başladım. Kuzgun devreye girince, bütün hikâyeler başka türlü şekillenmeye başladı ve uzun süre kafamda evirip çevirdikten sonra geçen yıl bu zamanlar oturdum başına. Yazmaya başladıktan sonra tahayyül ettiklerimin de ötesinde meseleler akmaya başladı ve sözünü ettiğim kaburganın dışında, öncesinde yazdıklarımın hepsini çöpe attım. Doğru yola girdiğimi hissediyordum ve bu hissin peşini bırakmadım. Beş altı aylık sıkı bir çalışma sürecinin sonunda  tamamlandı.

- Sanırım en çok zorunlu önsözü sevdim. Siz yazarken nasıl hissettiniz, merak ettim doğrusu?

Kuzgun’ un nasıl biri olacağına tam anlamıyla karar verdiğim gün, otomatik olarak “Okunması Zorunlu Önsöz” çıkıverdi. : ) Ben önsöz okumayı pek sevmem. Sevmesem de okurum illa ki ama bir an önce kitaba dalmaya heves ettiğim için önsöz uzadıkça içim daralır. Kuzgun’ un da böyle düşündüğünü hissettim, ama hikâyeye başlamadan evvel söylemesi gerekenler de vardı. Üstüne bir de beyefendinin tatlı ukalalığı eklenince, böyle bir girizgâh çıkıverdi ortaya. Gülerek ve çok eğlenerek ve hatta Kuzgun’la konuşarak yazdım.

- Genel anlamda yazmanın size ne hissettirdiğini de sorabilirim burada : )

Benim için en büyük terapi. On iki yaşımdan beri düzenli olarak yazıyorum. Günlük hikâyeler yazdım uzun zaman. Kompozisyonlar, denemeler yazdım, dergilere gazetelere makale yazdım, köşe yazısı yazdım, herkes gibi ve herkes kadar bir dönem elbette şiir de yazdım… Şarkı sözü yazdım, okuduğum kitapları, seyrettiğim filmleri ve üzerimdeki etkilerini yazdım… Yazmak, keyiften ve tutkudan da öteye gitmeye başladığında, artık bir üslubum olduğunu, kendime ait bir rengimin olduğunu fark ettiğimde de ilk tiyatro oyunumu yazdım. On dokuz yaşımdaydım ve yazmayı artık iş edinmiştim kendime. Oyunların da hikâyelerin de, günlük rutin yazma oyunlarımın da ardı arkası kesilmedi sonra. Çabalıyorum, yazmayı daha düzenli ve prensipli hale getirebildiğim zamanlarda da inanın kanatlanıyorum.

Bihter Dinçel ile ilk romanı Keşke Unutsam’ı konuştuk

BU ROMANDA ANLATILANLARI BAŞKA TÜRLÜ ANLATMAM MÜMKÜN OLMAZMIŞ GİBİ HİSSETTİM HEP

- Romanı bir kuzgunun ağzından anlatmaya nasıl karar verdiniz? Bu sizi zorladı mı, daha çok eğlendirdi mi?

Anlatmak istediğim “unutma” merkezli hikâyeyi, asla unutmayan bir hayvanın gözünden anlatmak beni çok cezbetti.  Kuzgun’un gözünden anlatmak beni çok rahatlattı, rahatlatmaktan ziyade, bu romanda anlatılanları başka türlü anlatmam mümkün olamazmış gibi hissettim hep. Yazma yolculuğu esnasında her gün bunu daha iyi anladım. Kuzgun’u o kadar çok seviyorum ki…

- Keşke Unutsam’ da ana karakterlerle birlikte toplumsal hafızanın derinliklerine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz aslında ve belki biz de unutmak üzere olduğumuz şeyleri anımsıyoruz. Karakterlerin anlattığı hikâyeleri seçmenizde neler etkili oldu?

Karakterlerin anlattığı hikâyeler, aslında bilinçaltlarında örümcek bağlamış yüzlerce hikâyeden sadece birkaçı. Başka meseleler de geçti aklımdan. Hepimizin vaktiyle canını çok yakan, ama unutuverdiğimiz bir sürü mesele… Bazıları tık diye oturuverdi yerine, bazıları ayakta kaldı. Ayakta kalanları başka bir odaya aldım, başka hikâyelerde kullanmak için. Vakti geldiğinde o odanın kapısından tekrar içeri gireceğim. Ama burada bahsi geçen toplumsal hadiseler… Bu hikâyenin bir parçası olmayı onlar seçtiler. Ben ilk parçayı koydum, sonra puzzle nasıl tamamlandı ben bile anlamadım. Kabuk bağladığını düşündüğüm öyle çok kanayan yara varmış ki içimde… Okurken benim gibi hissedecek olan insanların gözündeki ışığı düşündükçe, unutmamamız gereken geçmişimizi daha da çok yazmak istedim.

- Erkek ve kadının anlattığı hikâyelerle pek çok karakter de dâhil oluyor aslında romana. Peki bu karakterlerin tamamının kurgu olduğunu söyleyebilir miyiz yahut tanıdığınız insanlardan, kendinizden de esintiler var mı?

İşte bu benim en sevdiğim kısım. Bir kitabı okurken ne kadarının yazara ait olduğunu ne kadarının kurgu olduğunu çok merak ederim. Merak ettiklerimin arafı, kitabın tamamına olan heyecanımı daha da diri tutar. Hem merak ederim hem de öğrenmek istemem. Ben kendi okuma hissimden yola çıkarak burada size yuvarlak ve pembe bir cevap vereceğim. Belki bendendir, belki senden… Belki hiç var olmayacak olanları var etmek istemişimdir, belki de ben de olanların ufak detaylarıyla onları giydirmişimdir… Nasıl olsa okurken birinin tutunduğu, daha çok keyif aldığı şey, diğerinden farklı olacak…

- Keşke Unutsam ’ ı okurken hatırlamak, unutmak ve toplumsal hafıza üzerine de bol bol düşünüyoruz. Peki sizin kesinlikle hatırlamak istemediğiniz veya hiç unutmak istemediğiniz neler var hayatınızda? Neyi keşke unutsam derdiniz?

Sadece bizim coğrafyamızın son yirmi-otuz yılına baktığımda bile yüzlerce şey var, keşke hiç yaşanmasaydı dediğim. İnsan, bireysel anılarıyla ilgili bir çok şeye keşke unutsam diyebiliyor, bazen de unutmayı başarıyor. İşte burada “unutma”yı başarmak olarak tanımladım mesela, çünkü gelecek zamanlarda bireysel mutluluğun daha yüksek olmasını sağlayacak bu unutuş. Unutulana da bir “hiç” olduğunu hissettirerek, bir de üstüne “zafer” kazanmış oluyorsunuz. Ama keşke hiç yaşanmasaydı dediğimiz toplumsal meseleleri unutmak, tek anlamıyla çok acımasızca oluyor. Buradaki “unutma”yı üçe beşe bölmek gerek. Keşke o acıları unutabilsek, keşke derininde yaşayanlar daha da çok unutsa ve keşke hiç unutmasak da bir daha öylesi şeyler yaşamasak ve unutmasak keşke, unutacak kadar zalim olmasak. Beşinci dilimde de, insanların elinden hiçbir şey gelmediği noktada, son zamanlarda moda olan, ki “moda” kelimesini kötü anlamda kullanmıyorum, “Unutursam kalbim kurusun!” temennisini koyabiliriz.

Bihter Dinçel ile ilk romanı Keşke Unutsam’ı konuştuk

ACILAR, KAYIPLAR, İHANETLER, HAYAL KIRIKLIKLARI, UTANÇLAR… BU DUYGULAR, SOLDURDUĞU YERDE BAŞKA ÇİÇEKLER AÇTIRIYOR ASLINDA

- Sizi aynı zamanda ekranlardan da tanıyoruz. Kitapta biyografinize baktığımızda “Oyunculuk mu, yazarlık mı” sorularına mu ve mı eklerini kaldırarak cevap verdiğiniz yazıyor. Peki oyunculuk yapmaya ve yazmaya nasıl karar verdiniz? Hangisi daha önce varlığını hissettirdi?

Aslında ikisi de çocukluğumdan beri hep benimleydi. Ha bir de bunların yanında müzik de vardı, ama müziği, yolun yarısında biraz daha arka planda bırakma kararı almak zorunda kaldım.

- Keşke Unutsam’da filozoflardan da alıntılar yapılıyor, epey sorgulama da var. Hâl böyleyken üniversitede felsefe okumanızın kaleminizi etkilediğini söyleyebilir miyiz? Bunu yazarken hissediyor musunuz?

Diyalogların birçoğu felsefî düzlemde ilerliyor. Bu kitapta ismi geçen filozoflar da karakterlere, kendi bilinçlerini sorgularken kılavuzluk ediyor. Annelerinin isimlerini hatırlamazken, örneğin bir ortaçağ filozofunun görüşlerini kendi duyguları üstünde temellendirirken kendileri de durmadan şaşkınlık yaşıyorlar. Yazarken ben de türlü türlü sorgulamalar ve içe dönüşler yaşadım. Bu meseleyi felsefeden bağımsız tartışmak, anlatmak olmazdı. Elbette ki bu da tedrisatımın bana hediyesidir.

- Kitabın isminden yola çıkarak soralım. Bazen hayatımızda, “Keşke yaşamasaydım, keşke olmasaydı!” dediğimiz olumsuz şeylerin bizi zamanla çok daha iyi yerlere taşıdığı olur. Bir anda “İyi ki başıma gelmiş!” dediğimiz olur olumsuz bir şey için. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Keşke yaşamasaydım dediğim hiçbir şey yok. Yaşarken canımı yakan, böyle olmasaydı dediğim ya da unutmak istediğim şeyler oldu elbette, ama yaşadığım şeylerin hepsi benim omurgamı şekillendirdi. Acılar, kayıplar, ihanetler, hayal kırıklıkları, utançlar… Bu duygular, soldurduğu yerde başka çiçekler açtırıyor aslında. Doğru okumak lazım başımıza gelenleri. Ben de her insan gibi her gün yeni bir şey daha öğreniyorum. Hiçbir şeyden tam olarak emin olamam, ama emin olduğum tek şey, doğrularımızın ve hissettiklerimizin hiçbirinin mutlak olmadığıdır. Ne gelirse güzel gelsin diyerek güne başlıyorum, güzel gelmeyenleri de başka bir güzelliğe evirmek için elimden geleni yapıyorum.

- Biraz da oyunculuk diyelim. Herkesin çok sevdiği Mucize Doktor adlı yapımda izliyoruz sizi, başhemşire Selvi rolüyle insanlar sizi çok sevdi. Bu başarıyı neye bağlıyorsunuz?

Uyum ve çalışkanlık diyebilirim özetle. Çok yetenekli, çok çalışkan ve iyi yürekli insanlar bir araya geldi. Senaryo çok sağlam, yönetmenlerimiz çok titiz ve yetenekli, yapımdan kamera arkasına kadar ekibin tamamı canla başla çalışıyor ve çok önemli bir başlığın altında birleşiyoruz. Bu bileşkenin başarısız olması beklenemezdi, ama karşılığını aldığımız sevgi ve ilginin büyüklüğü bizi de şaşırttı ve çok mutlu etti.

- Peki son olarak Bihter Dinçel’den ufukta bizi neler bekliyor?

Çok şey var, ama sıralaması belirsiz henüz. Yaşadığımız süreçle ilgili bu belirsizlik. Yeniden tiyatro olacak, görüşme halinde olduğumuz projeler var… Yarım kalan dosyalar üstünde çalışıyorum bir yandan. Ufuktakileri hep birlikte bekleyip göreceğiz.

: Teşekkür ederim.

Bihter Dinçel: Teşekkür ederim.

Bihter Dinçel ile ilk romanı Keşke Unutsam’ı konuştuk

Keşke Unutsam

Bihter Dinçel

Küsurat Yay.

S.: 179

Kitabı almak için tıklayınız: kitapyurdu

*

Instagram: biyografivekitap