Ailesinin saygı duymadığı kişiye kimse saygı duymaz

Uzmanlara göre bireyin toplum içindeki konumu, ailesi içinde gördüğü muameleyle şekilleniyor; saygının korunmadığı evlerde, dış dünya da aynı dili sürdürüyor.

Ailesinin saygı duymadığı kişiye kimse saygı duymaz
  • Bireyin toplumdaki konumu, aile içinde gördüğü muameleyle şekillenir ve ailede saygı görmeyen bireyler dış dünyada da benzer bir tutumla karşılaşabilir.
  • Aile içinde değersizleştirilen birey, bu davranışları normalleştirir ve bu tutum zamanla kişinin öz saygısını zedeler.
  • Uzmanlar, kişinin kendi sınırlarını netleştirerek saygı talep etmesi gerektiğini ve sessiz kalmanın her zaman doğru olmadığını vurguluyor.

Toplumda saygının nasıl kurulduğu çoğu zaman bireyin kim olduğundan çok, en yakın çevresinin ona nasıl davrandığıyla belirlenir. Psikoloji alanındaki pek çok çalışma, bireyin gördüğü ilk sosyal aynanın aile olduğunu ortaya koyuyor. Bu ayna çatlaksa, dış dünyadaki yansımalar da çoğu zaman bozuluyor.

Aile içinde değersizleştirilen, sözü kesilen, sınırları ihlal edilen biri, farkında olmadan bu muameleyi normalleştirir. Çünkü insan, kendisine nasıl davranılması gerektiğini ilk kez ailesinin içinde öğrenir.

SAYGI AİLE İÇİNDE KURULUR

Uzmanlar, saygının sonradan öğrenilen bir etiket değil; çocuklukta gözlemlenen ve içselleştirilen bir ilişkilenme biçimi olduğunu vurguluyor. Aile içinde sürekli küçümsenen, sözü kesilen ya da kararları alayla karşılanan birey, zamanla kendini geri çekmeyi öğreniyor. Bu durum yalnızca özgüveni değil, kişinin sınır koyma becerisini de zedeler.

Aile toplantılarında fikir söylediğinde konunun hemen değiştirilmesi, aldığı kararların “sen anlamazsın” cümlesiyle geçiştirilmesi ya da kişinin sürekli idare etmesi beklenen taraf olması, küçük gibi görünen ama birikerek bireyi görünmez kılan davranışlardır.

AİLE İÇİ SINIRLAR BİREYİN TOPLUMSAL KONUMUNU BELİRLER

Uzmanlara göre saygı yalnızca bireysel duruşla değil, aile içi ilişkilerde çizilen görünmez sınırlarla inşa edilir. Aile içinde söz hakkı tanınmayan, kararları küçümsenen ya da başkalarının önünde itibarı zedelenen birey, dış dünyada benzer muamelelerle karşılaşmaya daha açıktır.

Çünkü insan, kendisine nasıl davranılması gerektiğini çoğu zaman kendi ailesinden öğrenir ve bu öğrenme biçimi, farkında olmadan toplumsal ilişkilerine taşınır.

AİLENİN DİLİ BİREYİN İÇ SESİNE DÖNÜŞÜR

Günlük hayatta sıkça duyulan “o zaten böyledir”, “ondan bir şey olmaz”, “boş ver onu” gibi cümleler, masum görünse de uzun vadede ciddi psikolojik izler bırakır. Psikologlara göre birey, ailesinden duyduğu bu dili zamanla kendi iç sesi haline getirir. 

Bu iç sesle yaşayanlar rahatsız olduğu durumlarda susmayı, bir ortamda konuşmadan önce “gereksiz mi?” diye düşünmeyi, haksızlığa uğradığında açıklama yapmayı ya da kendini suçlamayı öğrenir. Bir süre sonra sorun yalnızca dış dünya olmaktan çıkar, kişi kendisine bile saygı duyamaz hale gelir.

AİLE İÇİ DAVRANIŞLARIN KUŞAKLAR ARASI AKTARIMI

Uzmanlara göre aile içindeki bu saygısızlık dili çoğu zaman bilinçli bir kötülükten değil, öğrenilmiş ilişki kalıplarından beslenir. Birçok aile, kendi büyüdüğü evde gördüğü iletişim biçimini sorgulamadan sürdürür. Gücü sözle göstermek, eleştiriyi sevgi sanmak ya da “biz aileyiz” diyerek sınır ihlallerini normalleştirmek bu aktarımın en yaygın örnekleridir.

Bazı durumlarda ise kontrol ihtiyacı, hiyerarşiyi koruma isteği ve otorite sarsılmasın kaygısı devreye girer. Bu da aile içinde bir bireyin sürekli geri planda tutulmasına, sözünün değersizleştirilmesine yol açar. Aile bunu fark etmese bile, ortaya çıkan etki nettir: Saygı dili kuşaktan kuşağa taşınır.

SAYGI EN ÇOK BAŞKALARININ ÖNÜNDE KAYBEDİLİR

Kalabalık bir ortamda, herkesin içinde edilen tek bir cümle bazen yıllarca süren bir kırılmanın başlangıcı olabilir. Bir babanın, sinir anında kızının eşine dönüp “Kızım için değil, sen çağırdın diye geldim” demesi, yalnızca bir öfke anı değildir.

O anda, ortamda bulunan herkesin zihninde görünmez bir hiyerarşi kurulur. Kız, kendi evinde bile korunmadığını hissederken; eş, istemeden de olsa dolaylı bir hedef haline gelir. Bu tür sahneler çoğu zaman bir anlık sinir olarak geçiştirilir. Oysa psikologlara göre bu anların etkisi kısa süreli değildir.

Çünkü saygı, en çok başkalarının önünde ya korunur ya da kaybedilir. Ortamda bulunan herkes bilinçsizce şu mesajı alır: Bu evde kimin itibarı korunuyor, kimin korunmuyor.

DIŞ DÜNYA AİLENİN VERDİĞİ MESAJI ALIR 

Toplum, bir kişiye nasıl davranacağını çoğu zaman ailesinden öğreniyor. Aile içinde değersizleştirilen birey, iş hayatında, arkadaşlık ilişkilerinde ve sosyal çevrede de benzer muamelelerle karşılaşır. 

Toplantıda sözü kolayca kesilen, şakaya malzeme edilen ya da fikirleri göz ardı edilen insanlar çoğu zaman tesadüfen bu konumda değildir. Bu, yıllar içinde öğrenilmiş bir ilişki dilinin sonucudur.

AİLEYE SONRADAN DAHİL OLANLARIN GÖRDÜĞÜ DENGE

Eşler, enişteler, gelinler ya da damatlar; yani aileye sonradan katılan herkes bu dinamikleri hemen fark eder. Kimin sözü geçerli, kimin sürekli alttan alması bekleniyor, kimin hatası hemen telafi ediliyor… Bu tablo çoğu zaman sorgulamadan sürdürülür.

Eğer bir birey ailesi tarafından açıkça korunmuyorsa, bu durum eş üzerinde de baskı yaratır. Eş, hem sevdiği kişiyi korumak ister hem de aile düzenini bozmamak arasında sıkışır. Bu da evlilik içinde görünmeyen ama hissedilen bir gerilim oluşturur.

BİREYİN DURUŞU DEĞİŞMEDEN İLİŞKİ DİLİ DEĞİŞMEZ

Bu noktada birçok kişi şu soruyla baş başa kalır: “Ben kendimi düzelteyim, sınırlar koyayım ama ailem değişmeyecekse ne olacak?”

Uzmanlar burada kontrol edilebilen ve edilemeyen alanlar arasındaki farkın altını çiziyor. Kişi ailesini değiştiremeyebilir; ancak kendi duruşunu, verdiği tepkileri ve çizdiği sınırları değiştirebilir. Saygı talep etmek bağırmakla değil, tutarlılıkla olur.

Sessiz kalmak her zaman olgunluk değildir. Bazen sessizlik, yanlış davranışların devamını besler. “Böyle konuşulmasını istemiyorum” demek bağırmak değil; saygıyı yeniden tanımlamaktır. Saygısızlığı mizah ya da alışkanlık adı altında yutmamak, ilişki dinamiğini yavaş yavaş değiştirir.

Uzmanlara göre bu döngüden çıkmak, aileyi dönüştürmekten önce bireyin kendi sınırlarını netleştirmesiyle başlar. Bu; tartışma yaratmak, kopmak ya da hesap sormak değil, tekrar eden davranışlara aynı tepkiyi vermemeyi öğrenmektir. Kişi, kendini savunmak yerine kendini tanımladığında, ilişki dili de yavaş yavaş değişir.

SAYGI TALEP EDİLMEZ İNŞA EDİLİR

Psikoloji literatürü şunu açıkça ortaya koyuyor: Saygı, yalnızca dışarıdan beklenen bir tutum değil; içeride kurulan bir dengedir. Aile içinde başlayan bu denge bozulduğunda, onu dış dünyada korumak neredeyse imkansız hale gelir.

Bu nedenle bireyin kendisine sorması gereken en önemli soru şudur: “Ben, bana nasıl davranılmasına izin veriyorum?”

Bir kişi ailesi içinde değer görmüyorsa, toplumun ona değer vermesini beklemek gerçekçi değildir. Ama kişi kendine değer vermeyi öğrendiğinde, dünya buna uyum sağlamak zorunda kalır.