İstanbul’da ilk Siyonist Cemiyet neden kapatıldı?

Mustafa Armağan
Mustafa Armağan

Siyonistlerin Osmanlı bünyesindeki faaliyetleri pek bilinmez. Halbuki o tarihlerde İstanbul kasırganın gözlerinden biridir.

Meşrutiyetin ilanını müteakip Sultan Abdülhamid’in ak dediğine kara demeyi prensip haline getiren ve Yahudilerle dost olan İttihatçıların bu balayı çok geçmeden sona erecek ama İstanbul’daki Siyonistlerle imparatorluğun sonuna kadar diyalog ve pazarlıklar, inişli çıkışlı bir şekilde devam edecekti. Filistin bozgunu ve ardından gelen Mondros Mütarekenamesi bu sürecin bizim açımızdan bittiği anlamına geliyordu. Top İngiltere’deydi, İngiltere ise yüklü miktarda borç aldığı Rothschild gibi Yahudi ailelerine ipotek edilmişti.

Şimdi pek bilinmeyen bir olaya dikkat kesilelim; yani 1914 Ocak’ında İstanbul’un göbeğinde açılmasına teşebbüs edilen “Osmanlı Siyonist Cemiyeti”ne…

Devlet Arşivlerindeki DH. İD. 1332 R.27, 126/58 numara ile kayıtlı bulunan belgelerde bu derneğin ilginç kuruluş ve kapatılış hikâyesi yatar.

Louis A. Fishman Geç Osmanlı Döneminde Yahudiler ve Filistinliler adlı kitabında (Çev.: A. Selman, İletişim: 2024) belgeye dikkat çeker ama nedense onu yanlış yorumlayıp nakleder. Mesela ‘rapor’ diye çevirdiği belge aslında ilmuhaberdir, dahası 24 Mart 1914 tarihli olduğunu belirtir ama Beyoğlu Mutasarrıflığına yazılan beyannamenin üzerinde 19 Kânun-i sâni (Ocak) 1914 tarihi yazılıdır. Aşağıda göreceğiniz son belge hariç diğerleri farklı tarihlere aittir.

Yine de Fishman’ın bu pek bilinmeyen belgeye dikkat çekmesi faydalı, en azından sayesinde İstanbul’da bir Siyonist derneğin kurulma macerasından haberdar olmuş oldum.

İbranice adı “Histadrut Siyonist Ottomanit” olan Osmanlı Siyonist Cemiyeti, Taksim Caddesi'nde kurulmuştu.

Belgede cemiyetin maksadı şöyle beyan edilmiş:

“Tarih ve lisan-ı İbraninin ta’mimi ve memalik-i Osmaniyede Musevilerin tavattununu teshil ve refah-ı hallerini teminden ibarettir.”

Cemiyet İbrani/Yahudi tarihi ve dilinin yayılmasını ve Musevilerin Osmanlı topraklarına yerleştirilmesini kolaylaştırmayı ve onları refaha eriştirilmesini amaçlamıştır.

Cüretkâr bir adım. Ama tüzüğünde daha büyük iddialar mevcut. Mesela 4. maddede siyasete girmeyeceği beyan edilmiş.

Belgeleri sırayla okuduğumuzda Beyoğlu Mutasarrıflığının meseleyi İstanbul Valiliği üzerinden İçişleri Bakanlığı'na aksettirdiği ve cemiyetin kuruluşunun Osmanlı yöneticilerinin kafasını karıştırdığını ve sonunda kapatıldığını göreceğiz.

Nitekim 22 Şubat 1339 (1914) tarihli 2. belgede Osmanlı bürokrasisinin müdahalesi görülür. Tüzüğün tadil edildiği anlaşılmaktadır. 19 Ocaktaki halinde cemiyetin ismi yalnızca İbranice iken bu defa yanına Türkçesi de konulmuştur. Yalnız 2. madde; bırakın Osmanlı’yı, herhangi bir devlet için korkunç akıbetleri çağrıştıracak mahiyettedir:

“Cemiyetin maksadı Musevilerin memalik-i Osmaniyede tavattununu teshil ve Filistin’de ve Filistin’e muhaceret eden Musevilerin maddi ve manevi terakki ve tealisini temin, lisan-ı İbraninin tamimi ve tarih-i İbraninin ta’limi ve hissiyat-ı milliye ve Osmaniyelerini takviye refah-ı hallerinin terakkisidir.”

Bugünkü dille söylersek dernek şunları yapmak istemektedir:

1) Musevilerin Osmanlı topraklarına yerleşmesini kolaylaştırmak,

2) Filistin’de bulunan veya Filistin’e göç eden Musevilerin maddi ve manevi gelişme ve ilerlemesini sağlamak,

3) İbraniceyi yaymak,

4) Yahudi/İbrani tarihini öğretmek,

5) Millî ve Osmanlı duygularını kuvvetlendirmek,

6) Refaha ermelerini temin etmek.

Bu maddeler yenilir yutulur cinsten değildir. Sultan Abdülhamid döneminin üzerinden 5-6 yıl geçmiş, Siyonistlerin yüzsüzlük çıtası yükselmiştir. Filistin’e göç etmekle yetinmeyip oraya gidenlerin geliştirilmelerini, İbranicenin yaygınlaştırılmasını, Yahudi tarihinin öğretilmesini, hatta “millî” duyguların kuvvetlendirilmesini de istemektedirler.

Ne oluyordu? Yeni bir devlet mi kuruluyordu yoksa?

İşte uyanan İstanbul Valiliği kaleme sarılacak ve İçişleri Bakanlığı'na her ne kadar beyannamede bazı değişiklikler yaptılar ve siyasi bahislere girilmeyeceğini beyan ettilerse de, “takip edilecek gayede devletin iç ve dış siyasetine ilişkin özellikle Filistin’e göç eden Musevilerin iskânına çalışacağını beyan eden bu cemiyet hakkında lüzum görüldüğü takdirde Kudüs mutasarrıflığıyla da haberleşilerek devletçe böyle bir cemiyetin varlığının sakıncalı olup olmadığının araştırılması” istenmektedir. (27 Şubat 1914)

İçişleri Bakanlığı’nın 9 Mart 1914 tarihli cevabî yazısında Siyonist Cemiyetin Musevi göçmenlerin Filistin’e yerleştirilmesi maksadı ve bir “millî gayeyi” takip ettiği görüldüğü için bunların Cemiyetler Kanunu’nın 3. maddesine aykırı olduğu, Musevi göçmenlerin Filistin’e yerleştirilmesinin Osmanlı Devleti’nin çıkarlarına aykırı görüldüğü ifade edilmekte ve sözkonusu cemiyetin kurulmasına izin verilmemesinin uygun olacağı beyan edilmektedir.

Nihayet 11 Mart 1914 tarihli son belgede İçişleri Bakanlığı noktayı koymakta ve cemiyetin kurulmasına izin verilmeyeceği ifade edilmektedir. Bu cevabı mühim olduğu için sadeleştirerek naklediyorum:

“İbrani tarih ve dilinin yayılması ve Filistin topraklarında Musevi göçmenlerin yerleştirilmesini kolaylaştırmak maksadıyla söz konusu cemiyetin gönderdiği beyanname ve tüzüğün mütalaasından bunun milli ve netice itibariyle siyasi bir gaye takip etmek üzere kurulduğu anlaşılmasına ve kavmiyet ve cinsiyet esası ve unvanlarıyla siyasi cemiyetler kurulması Cemiyetler Kanununun 4. maddesi gereğince yasak olduğuna binaen söz konusu cemiyetin feshi lazım geleceği beyan olunur efendim.”

Siyonist Cemiyet resmen kapatılmış olmasına rağmen Louis Fishman Osmanlı Devleti’ni aptal yerine koymaya devam etmekte ve Osmanlının Siyonizm tehlikesinin farkında olmadığını iddia Lakin yazarın şu cümlesini bir kenara not etmekte fayda vardır:

“Ancak 1. Dünya Savaşı ile birlikte Siyonist liderler destek bulmak için lobi faaliyetlerini yürütecekleri merkez olarak İstanbul yerine Londra’ya yönelecekti.” (s. 263)

108 yıl önce İngiliz ordusuyla Kudüs’e giren Siyonistlerin o gün bugündür yaptıkları ortada.