Vakanüvis yazdı: Fonlanmanın mazisi eski
ensonhaber.com

Birkaç gündür; Türkiye’de gazetecilik yapıp, yaban ellerden fonlanan kimi yayın kuruluşlarının listesi konuşuluyor. Fonlanan kuruluşların, sürekli ülkeyi kötüleyen haber ve yorumlara imza atmalarıyla bu neviden fonlanmanın ilgisi olup olmadığı da sorgulanıyor.

Ayrıca fonlananların neredeyse tamamının “devrimciliği” kimseler bırakmayan ama bir ABD kuruluşundan destek almakta da beis görmemesi de tartışmaları renklendiriyor. Bu türden vakaların tarihsel derinliğinin eskilere gitmesi ise bir kısım basındaki bu hastalığın kökenlerine dair bir fikir veriyor.

YALMAN: ECNEBİDEN PARA ALMAK “İLAN” GİBİ BİR ŞEYDİ

Osmanlı yıkılırken de Cumhuriyet kurulurken de gazetecilik yapan, gazete de çıkartan Ahmet Emin Yalman, "Yakın Tarihimizde Gördüklerim Geçirdiklerim" isimli üç ciltlik hatıratında, gerek Birinci Dünya Savaşı, gerekse Milli Mücadele döneminde Türkiye’ye saldıran yabancı ülkelerin politikaları doğrultusunda yayın yapan pek çok gazete olduğunu anlatmıştı. Yalman, “Ecnebiden para almak ‘ilan’ gibi, ‘reklam’ gibi bir şeydi.” diye yazmıştı. Dönemi “Basın İstibdadı” isimli kitabında inceleyen İsmet Bozdağ ise “Dünyanın her yerinde zarar eden müessese kapanır ama basın, bizdeki basın istisna. Yıllarca zarar ederler ama gene de yayınlarını sürdürürler. Neden?” diyordu.

Vakanüvis yazdı: Fonlanmanın mazisi eski

BATI NEYİ SAVUNUYORSA PARA ALANLAR ONU SAVUNUYORDU

Fatih Karaot tarafından yayınlanan “hangitarih” isimli blogta yer alan “Milli Mücadelede Basın” başlıklı makalede de Kurtuluş Savaşı döneminde “değişik motivasyonlarla” yabancı devletlerin çıkarları doğrultusunda yayın yapan gazeteler anlatılıyor. “Özellikle yerli basının büyük bir kitlesi Milli Mücadele’ye karşıydı. Bunların başında Alemdar, Peyam-ı Sabah, Ümit gibi gazeteler ile Refik Halit, Refi Cevat, Ali Kemal gibi yazarlar geliyordu. Bu gazeteler Ankara hareketini çılgınlık olarak görmekte, küçümsemekte, kötülemekteydi. Örneğin; Payitaht gazetesi haberlerini yalnızca Rum ve Avrupa ajanslarından almakta, Ankara’yı bir harabe olarak tanıtmaktaydı.”

“DEVLETİN ESASINA SALDIRMAKTAN BİLE İMTİNA ETMEYEN GAZETELER”

Zaten daha Osmanlı İmparatorluğu çökme sürecine girdiğinde, II. Abdulhamit’in devletin ömrünü olabildiğince uzatma mücadelesi verdiği günlerde, dışarıdan para alarak devlet aleyhine yayıncılık yapan gazeteler türemişti. Avrupa’da kümelenen “Yeni Osmanlılar” güruhu da kâh direk Batılı devletlerden kâh da Mısır’ın hidivlerinden, Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu İsmail Paşa’nın gönderdiği paralarla gazetecilik yapıyorlardı. Parasal trafiği İsmail Paşa’nın kardeşi Prens Mustafa Fazıl Paşa yönetiyordu. Gazeteler genellikle Avrupa ülkelerinde basılıyor, gizlice İstanbul’a sokuluyordu. Devletin takibinin gevşediği kimi zamanlarda ise İstanbul’da muhalif gazetecilik yapan kişilere paralar ulaştırılıyordu. Bu türden yayınların artması üzerine hazırlanan Âlî Kararname’de adı geçen gazeteler “devletin esasına saldırmaktan bile imtina etmeyen” ifadeleriyle nitelendirilmişti.

Vakanüvis yazdı: Fonlanmanın mazisi eski

HAİNLİK DURMAYINCA ANKARA HÜKÜMETİ YASAK GETİRDİ

Birinci Dünya Savaşı’nın ardından bu tür yayın organları cüretlerini daha da arttırmıştı. Anadolu’da başlayan Milli Mücadele bu gazetelerin hedefindeydi. Ankara Hükümetinin bütün diyalog arayışlarına, ikazlarına rağmen sözkonusu gazeteler tutumlarını değiştirmeyince bazı önlemler alınmıştı. Bu doğrultuda; düşmanların hesabına çalışan Peyam-ı Sabah, Alemdar, Serbesti, Bosfor, Entanet gazeteleri ile Rumca ve Ermenice yayın yapan gazetelerin Anadolu’ya sokulmaması kararlaştırılmıştı. Bu gazeteler köşe yazılarında topyekûn Ankara Hükümeti’ne saldırırken, somut olaylarda da tek taraflı habercilik yapıyorlardı. Örneğin, Ermeni çetelerinin Müslüman Türk köylerine saldırılarıyla ilgili haberleri Ermeni ya da Avrupa basınından bire bir alıp kullanıyorlardı.

1921: “TÜRKLER SİLAHLANDIRILIYOR” 2021: “MİLİS KUVVETLER SİLAHLANDIRILIYOR

” Yabancı ülkelerin politikalarına paralel duruş sergileyen basın kuruluşlarının izledikleri yayın politikasının aradan geçen yüz yıla rağmen pek değişmemiş olması da dikkat çeken bir boyut. Malum; son günlerde 15 Temmuz gecesi bazı “milis güçlerin var olduğu, bunların devlet tarafından kayıt dışı silahlandırıldığı ve binlerce silahın kayıp olduğu” gibi haberler sıklıkla yayınlandı. Kurtuluş Savaşı’nın en yoğun yaşandığı dönemde, 1921 yılında da önce İzmir’deki Rum gazeteleri, sonra da bu gazetelerdeki haberleri mahreç gösteren Milli Mücadele karşıtı Türk gazeteleri sade vatandaşların devlet eliyle silahlandırıldıklarını, bu silahların Rum ve Ermeni azınlıklara karşı kullanılacağı propagandasını yaymışlardı. Ali Kemal’in Peyam’daki köşesinde yazdıklarına göre “Kuvayı Milliyeciler Rumlardan daha tehlikeli düşmanlardı, soyan, yıkan ve katleden çeteler kuruyorlardı. Milli Ordu hazırlamak felaketti, Milli Mücadele’nin önderleri Bolşevik ajanı, zırtapoz, şâkî ve asilerdi.” “İngiliz milleti kainatın en azimli milletidir. İki vatanımız var; biri asıl vatanımız, öteki Fransa” satırları da Ali Kemal’e aitti. Ali Kemal, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasının ardından İzmit’te linç edilmişti.

Vakanüvis yazdı: Fonlanmanın mazisi eski

SADECE İSTANBUL’DA DEĞİLDİLER

Anadolu’da Milli Mücadele’ye karşı olan gazeteler İstanbul ve İzmir ile sınırlı değildi. Anadolu’da da Adana’da Ferda (Fransızlardan destek görmüştü), Trabzon’da İrşad, Kastamonu’da Zafer, İzmir’de Köylü (Yunanlılardan desek görmüştü) Kuvayı Milliye karşıtı yayınlarıyla halk arasında tepki topluyordu. Köylü’de yayınlanan yazılarda “Kuvayı Milliye’nin bir bela, bir çete olduğundan” bahsediliyor, “Mondros Mütarekesi’nin imzalanması münasebetiyle İngilizlere teşekkür” ediliyordu.

FONLAMANIN BİR YOLU DA KALABALIK KADROLARI İSTİHDAM ETMEK

Bugüne gelince… Yabancı ülkelerden para alıp Türkiye’de gazetecilik yapmanın tek yolu ilgili yayın organını göstere göstere fonlamak değil elbette. Son yıllardaki bir başka yöntem de uluslararası yayın organlarının Türkiye bürolarını fevkalade kalabalık tutmak ve buralarda çok sayıda “Türk vatandaşı” istihdam etmek. Bu o kadar öyle ki, SETA tarafından 2019 yılında yayınlanan “Uluslararası Medya Kuruluşlarının Türkiye Uzantıları” başlıklı raporda, bu tip yayın kuruluşlarının, normalin üstünde bir sayıda gazeteci istihdam etmesine de dikkat çekilmişti. Raporda, bu tip istihdam politikasının giderek anaakım medyaya bir alternatif oluşturma hüviyeti kazandığı da vurgulanmıştı.

Raporda, Türkiye’nin yoğun gündemli yıllarının başlamasının ardından yabancı basın organlarının ilgisinin arttığı da dile getirilerek, şöyle denilmişti: “AK Parti ile başlayan sıçrayış dönemi, dünya kamuoyunun gözlerini Türkiye’ye çevirmiştir. Sonrasında yaşanan Gezi Parkı Şiddet Eylemleri ve 15 Temmuz darbe girişimi Türkiye iç siyasetine olan ilgiye ivme kazandırmıştır. Birçok uluslararası medya organı – başta Doğan Medya’ya ait mecralar olmak üzere – Türkiye’deki hükümet karşıtı medya organlarıyla iş birliği yapmıştır. Doğan Medya Grubu’nun Demirören Holding’e satılmasından sonra ise uluslararası medya organlarının Türkiye uzantılı haber mecralarında fark edilir bir haber artışı gerçekleşmiştir.”