Bu üç genç insan, 53 sene evvel hunharca katledilmişti.
Deniz ve Yusuf 25, Hüseyin ise 23 yaşındaydı. Tam anlamıyla bir hukuk cinayetiyle öldürüldü bu üç insan, üç fidan...
Bu üç gepegenç insanın katledilmesi için en çok heves edenlerden biri Süleyman Demirel'di.
Dönemin AP grubu, iki elleri havada bu idam kararlarını onaylıyordu.
AP grubundan "3'e 3" sesleri yükseliyordu...
Dönemin AP milletvekillerinin neredeyse tamamının yüzleri gülüyordu "3'e karşı 3" derken...
O "üç" diye kastettikleri Zorlu, Polatkan ve Menderes'ti.
Yani 27 Mayıs cuntasının alçakça katlettiği üç insan.
Gezmiş, Aslan ve İnan'ı katletmek isteyen zihniyetle Menderes, Zorlu ve Polatkan'ı katleden zihniyetin ve gücün aynı olduğunu büyük bir körlükle göremiyordu Demirel ve arkadaşları.
Ya da özellikle görmüyorlardı. Çünkü o katil zihniyeti büyük oranda Demirel ve dönemin AP'si de paylaşıyordu.
Türkiye'nin trajedisi buydu zaten. Zalimlerle mazlumların aslında aynı İttihatçı zihniyet paydasında buluşabilmesi.
Bugün mazlum olanın eline güç geçtiğinde başkalarına karşı çok zalim olabilmesiydi bu toprakların dramı...
Bu toprakların insanları olarak, hepimizin temel hastalığıydı bu.
Sonradan Demirel'le aynı siyasi çizgide buluşan CHP'li Altan Öymen, 1976'da Demirel'in Denizlerin idam edilmesiyle ilgili yaptıklarını şu satırlarla anlatıyordu...
“Süleyman Demirel, Mobilya Yolsuzluğu'ndan yargılanan yeğeni Yahya Demirel'le ilgili olarak '25 yaşında çocukla uğraşıyorlar' diyor... 6 Mayıs 1972'de ise idam edilen Deniz, Yusuf, Hüseyin'in idam kararları oylanıyordu. Süleyman Bey ise AP Grubu'nun en önünde oturuyordu. Elini 'İdama Evet' için kaldırdığında arkasına dönüp baktı, herkesin kaldırıp kaldırmadığını kontrol ediyordu. Sonra vakur bir ifadeyle önüne döndü. İdamlar kabul edilmişti. Deniz ve Yusuf da 25 yaşındaydı. Süleyman Bey onlar için hiç '25 yaşında çocuklar' demedi. İdam edilmelerini istedi. İsteğine ulaştı da..."
Süleyman Demirel, katledilmelerine heves ettiği bu çocuklara karşı 1970'ler boyunca "başka çocuklar"ı destekledi...
O çocuklarla ilgili "Bu gençler vatan savunması yapıyorlar. Bana sağcı gençler suç işliyor dedirtemezsiniz..." dedi.
O sağcı çocuklar "vatan savunması" yaptıklarını düşündüler. Devletleri için savaşıyorlardı...
Devletleri tarafından "Sovyet ajanı" diye suçlanan başka çocuklara karşı silah çektiler.
Sonra bu gençler de Denizleri idam eden aynı zihniyet tarafından türlü zulümlere maruz bırakıldılar.
Demirel'in her zaman arkalarında durduğu bu sağcı gençler de 12 Eylül hapishanelerinde işkence tezgâhlarından geçti. Sekiz tanesi de idam edildi, katledildi...
Gezmiş, Aslan ve İnan'ın katledilmesine tam destek veren, "Onlar vatan savunması yapıyor, suç işlemiyorlar" diye sağcı gençlerin silaha bulaşmasına karşı da memnun bir tavır takınan Demirel ise 12 Eylül'de iktidardan indirildi.
17 yıl sonra ise 28 Şubat 1997 askeri darbesinde aynı Demirel, kendini iktidardan indiren cuntacı zihniyetle iş birliği yapmaktan çekinmedi.
Tüm siyasi hayatı boyunca kendisine her zaman destek olmuş dindar kitlelere ihanet etmekten çekinmedi Demirel.
Nasıl Denizlerin, Hüseyinlerin, Yusufların kalemini gözünü kırpmadan kırdıysa milyonlarca başörtülü gencin de hayallerini kırmaktan çekinmedi.
O başörtülü gençleri "ikna odaları"na alanlara destek oldu aynı Demirel.
Sırf imam-hatipli olduğu için, sırf inancı gereği başörtüsü taktığı için üniversiteye girme hakkı elinden alınan milyonların çığlığına karşı sessiz kaldı.
O dindar gençlere "Arabistan'a gitsinler" diyebildi Demirel.
Zamanında da Denizler gibi solcu gençlere "Moskova'ya gitsinler" diyordu.
Gezmiş, Aslan ve İnan hiçbir yere gidemediler...
Bu dünyayı terk etmek zorunda bırakıldılar. 53 yıl önce...
Bundan 17 sene önce Taraf gazetesi yazarı olarak Denizlerin dünya görüşü hakkında bir dizi yazı yazdım. Çok tartışıldı o yazılar...
Bana çok kızanlar oldu. Denizlerin yazdıklarını, yaptıklarını, konuşmalarını, bildirilerini ulusalcı-sosyalist soslu Kemalist ve totaliter bir ideoloji olarak gördüm ama diğer yandan gözüm açılıp kendimce demokrat bir siyasi bilinç edinmeye başladığım andan itibaren 6 Mayıs 1972'de Denizleri katleden zihniyetten nefret ettim.
Açık bir zihinle ve berrak bir vicdanla bu ülkenin tarihine baktığım zaman 1915'te Ermeni şairleri katleden zihniyetle, İstiklal mahkemelerinde İslam alimlerini katleden zihniyetin, 1934'te Trakya'dan Yahudileri süren zihniyetle, 1944'te Türkçülere tabutluklar olayını yaşatan zihniyetin, 1961'de Menderesleri katleden zihniyetle, 1972'de Denizleri katleden zihniyetin aynı olduğunu gördüm hep.
Öte yandan zulme uğrayanların bu zalim zihniyete karşı bir vicdan zemininde buluşamadıklarını da görüyordum.
Mazlumların fırsatını bulduğunda hemencecik zalimler tarafına demiri atabileceklerini görüyordum.
Denizleri katleden zihniyetle hesaplaşabilmek için Denizlerin de anaforundan kurtulamadıkları o İttihatçı zihniyeti önce kendi ruhumuzdan tasfiye etmemiz gerekiyor.
Bu tasfiyeyi gerçekleştiremezsek tüm solcu okurlarım bilsin ki Deniz, Hüseyin ve Yusuf'un kemikleri sızlamaya devam edecek...