Bazı hikâyeler, bir su damlasının yüzeyde oluşturduğu halkalar gibi yayılır; bir noktada başlar ama dokunduğu her şeyi etkiler. Sinema ve televizyon, insanın hem bireysel hem de toplumsal yolculuğunu bu halkalarla anlatır. Bu hafta, sizi hem geçmişin ağırlığını taşıyan bir toplumun gölgesine hem de yalnız bir bireyin kendini arayışına götürecek iki yapımla buluşturmak istiyorum.
Dizi Önerisi: Babylon Berlin (2017- )
1920’lerin sonlarında Almanya’da geçen Babylon Berlin, Weimar Cumhuriyeti’nin çöküş döneminde bir dedektifin karmaşık hikayesini anlatıyor. Almanların paraya kıydığı, en yüksek bütçeli işlerinden biri. Dizinin atmosferi, bir düşler ve kabusların iç içe geçtiği bir tablo gibi hem caz müziğin canlı ritmini hem de yaklaşan fırtınanın uğultusunu duyuyorsunuz.
Dizi, bireysel kayıpların toplumsal çöküşle nasıl iç içe geçtiğini olağanüstü bir şekilde yansıtıyor. Her karakterin taşıdığı sırlar, bir insanın yaşadığı travmanın sadece onunla sınırlı kalmayıp, çevresine nasıl yayıldığını gösteriyor. Tıpkı tarih kitaplarında gördüğümüz büyük savaşların, aslında sayısız bireyin küçük trajedilerinden oluşması gibi. İzlerken, “Tarih ne kadar da kişisel bir şey” diye düşüneceksiniz.
Film Önerisi: The Fall (2006)
Bir hastane odasında, hayatının anlamını yitirmiş bir adam ve küçük bir kızın paylaştığı masalsı bir hikâye. The Fall, hem büyüleyici görselliğiyle hem de melankolik alt tonlarıyla bir insanın içsel yaralarını ve iyileşme arayışını anlatıyor. Tarsem Singh’in yönettiği bu film, gerçekliğin ve hayal gücünün birleştiği bir rüya gibi; her sahne, bir tablo kadar estetik, her diyalog bir şiir kadar etkileyici.
Film, insanın kendi yaralarını başkalarının hikayelerinde nasıl sakladığını ve bir başkasının hayatına dokunarak kendi travmalarıyla nasıl yüzleşebileceğini gösteriyor. Tıpkı eski bir yarayı iyileştiren bir merhem gibi, The Fall da izleyiciye “Bazen en karanlık hikayeler bile şifayı barındırır” diyor.
Babylon Berlin ve The Fall, farklı dönemlerde ve farklı dünyalarda geçse de ortak bir gerçeği anlatıyor: İnsan, yalnızca kendi hikayesini değil, çevresindeki hikayeleri de taşır. Her şeyin hızla akıp gittiği bu dünyada, durup derin bir nefes almak ve kendi hikayenizi yeniden anlamlandırmak için bu yapımlara bir şans verin.
Çünkü hayat ne geçmişten tamamen kopabilir ne de geleceğin bilinmezliğinden kaçabilir. Bazen bu yapımlar, zamanın izlerini ruhunuzda daha net görmenizi sağlar...