
CHP; İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin eski başkanı Ekrem İmamoğlu hakkındaki yolsuzluk iddialarına karşı belgeli, bilgili, yargı süreçleri ile kamuoyunu ikna edici karşı tezler ortaya koymak yerine, polemik ile önce tabanını sonra da kitleleri tahkim etmeye çalışıyor. Başta Genel Başkan Özgür Özel olmak üzere CHP çevreleri, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile AK Parti’ye yönelik “cunta” söylemini dolaşıma sokma çabasında.
Oysa tamamen gerçek dışı, haksız ve hadsiz ithamın sahiplerinin aradıkları cunta, kurumsal tarihlerinde bolca var. Hoş, zaten bunun böyle olduğunu kendileri de bal gibi biliyorlar da…
“CHP’Lİ GENELKURMAY BAŞKANI”
Ülkenin kendine özgü dönemsel şartlarında kurulan Cumhuriyet Halk Partisi, kuruluşundan itibaren 27 yıl boyunca antidemokratik tek parti idaresini sürdürmüştü. Bu dönemde, klasik manada askerî kökenli bir cuntanın şekil şartları mevcut olmamakla birlikte, ordunun devlet yönetimi ve siyasetteki baskın rolü ile halkla münasebetine dönük etkisi çok “değişik”ti. O yıllarda revaçta olan “jandarma dipçiği” söylemi, halk ile ordu arasındaki orantısız ilişkinin en sembol ifadelerinden birisiydi.
CHP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Batılı galiplerin baskısıyla çok partili hayata geçiş kararı almak zorunda kalmasıyla birlikte, siyasetteki ordu etkisi de farklı bir boyuta evrilmişti.
CHP milletvekilliği ve CHP hükümetlerinde bakanlık yaptıktan sonra, tam 23 yıl Genelkurmay Başkanlığı görevini yürüten Fevzi Çakmak’ın kontrolündeki ordunun, elbette kısa bir sürede demokratik duyarlılıkları gelişmiş bir yapıya dönüşmesini kimse beklemiyordu.
Çok partili hayata geçişle birlikte yapılan ilk seçim olan 1946 seçimlerinde, Demokrat Parti daha o günden yönetimi devralacak oy oranına sahip olmasına rağmen, devlet aygıtını ve tabii ki orduyu kontrolünde tutan CHP, “açık oy – gizli sayım” yöntemi ile iktidar ömrünü dört yıl daha uzatabilmişti. Bu uzatmada, köylere kadar erişimi sağlayan silahlı kuvvetler, CHP’nin en önemli ve güçlü süreç ortağıydı. Oylar; kapısında silahlı askerlerin dikildiği ve Demokrat Partili müşahitlerin alınmadığı kapalı odalarda, CHP’li memurlarca –Mesela, vali aynı zamanda CHP il başkanıydı- “sayılıyor”, sonrasında galibin CHP olduğu ilan ediliyordu.

BİRKAÇ AYLIK BAŞBAKANA “TEK ADAM” İFTİRASI
Tabii, bu sürdürülebilir olmaktan uzak yöntem, 1950 seçimleriyle ortadan kalkacaktı. Serbest seçimler yapılır yapılmaz da millet, 27 yıllık CHP iktidarını yönetimden uzaklaştırmıştı. Ancak CHP, sonuçları olgunlukla karşılamak yerine, çok kısa bir sürede kıyıcı bir muhalefete başlayacaktı. Daha birkaç aylık Başbakan olan merhum Adnan Menderes, CHP’liler tarafından hemen “tek adam” ilan edilmişti. Adnan Menderes, bir defasında, “CHP’nin muhalefeti tahripkârdır.” demişti. Oysa darbeye birkaç yıl kala başlayacak olan asıl CHP muhalefeti, ilk yıllardaki bu tutumu bile mumla aratacaktı.

İNÖNÜ: DARBE, MEŞRU BİR HAKTIR
İsmet İnönü liderliğindeki CHP, özellikle 1957 yılından itibaren ordu yönetiminin darbe yapma niyetinin en büyük destekçilerinden birisi olmuş, sık sık müdahaleyi planlayanları teşvik etmişti. Bu süreçte ajitasyon, tahrik ve gerçek dışı beyanlarla dolu bir üslup tutturan İnönü, 1959 yılında birkaç kez, “Bu baskı rejimini Türk milleti sürdüremez.” demişti. Onun bu minvaldeki başka bir sözü de “Baskı rejimi kurulursa ihtilâl (darbe) behemehal olur.” şeklindeydi.
18 Nisan 1960’ta ise “Bu yolda yürürseniz sonunuz felaket olur.” sözünü sarf etmişti. Darbeden sadece birkaç hafta önce kullandığı bu ifade, pek çok bağımsız tarihçinin dile getirdiği, İnönü’nün ordu içindeki hareketlilikten haberdar olduğu gerçeğini ortaya koymaktaydı.

"SİZİ BEN BİLE KURTARAMAM"
Bir süre sonra el yükselten CHP Genel Başkanı İsmet İnönü, artık tam manasıyla darbe güzellemesi yapmaya başlamıştı. İnönü, “Şartlar tamam olduğunda milletler için ihtilal meşru bir haktır.” (Nisan 1960) diyecekti.
CHP’nin, çeşitli kademelerdeki temsilcilerinin, seçilmiş iktidarın demokrasi dışı yollarla devrilmesine yönelik açıklamaları her geçen gün artmaktaydı. Genel başkan İnönü’nün, dikkatle seçilmiş cümlelerle dile getirdiği nokta atışı söylemleri ise demokratik havayı en ileri seviyede zehirlemekteydi. İnönü bu nokta atışlarının bir başkasında da DP idarecilerine yönelik olarak, “Sizi ben bile kurtaramam.” demişti. İnönü’nün bu sözünden birkaç gün sonra ise yine onun, “Gün gelir siz de hesap verirsiniz.” şeklindeki sözleri kamuoyuna yansımıştı.

KORE’DE DARBE OLDU, CHP DARBECİLERİ ÖVDÜ
İkinci Dünya Savaşı sonrası bölünen Kore’nin Güney Kore kısmında yeni yönetim tesis edilmeye çalışılırken ordunun, gençleri ve öğrencileri de işin içine katarak gerçekleştirdiği 19 Nisan darbesi, CHP’nin fevkalade ilgisini çekmişti.
İsmet İnönü, Türkiye’de 27 Mayıs 1960’da yapılacak darbeden 38 gün önce gerçekleşen Kore darbesini överek, “Türk milleti, Kore milletinden daha az haysiyetli değildir.” demişti.

İNÖNÜ’DEN DARBECİLERE: EMİRLERİNİZE AMADEYİM
Sonunda 27 Mayıs darbesi olmuş, DP iktidardan uzaklaştırılmıştı. CHP, tam da kendisinden beklendiği şekilde hemen darbecilerin, cuntanın yanında hizalanmıştı. O günlerdeki cunta - CHP ilişkisiyle ilgili olarak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 4 Şubat 2023 tarihinde Aydın’da yaptığı bir konuşmada şunları söylemişti:
“Darbeciler ülke yönetimini ele geçirince başa getirdikleri Cemal Gürsel’in ilk işi İnönü’yü aramak oldu. Gürsel, İnönü’ye ‘Emirleriniz bizim için peygamber buyruğudur paşam.’ diyor. CHP budur.”
Dezenformasyonla Mücadele Merkezi Koordinatörü akademisyen İdris Kardaş da 27 Mayıs 2020’de katıldığı bir TV programında, cuntanın başı Cemal Gürsel’in bu sözlerine karşılık olarak CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün, “Memleket ve millet için hayırlı bir iş yaptınız. Büyük bir iş başardınız. Sizleri anlıyorum, ne zaman bir arzunuz olursa emirlerinize amadeyim.” dediğini aktarmıştı.
Öte yandan, 27 Mayıs darbesi sonrasındaki süreçte Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu’yu idam eden darbeciler arasından birçok isim CHP’den milletvekili seçilmiş, İsmet İnönü’nün kurduğu hükümetlerde bakanlık yapmışlardı.

12 MART CUNTASININ BAŞBAKANI CHP’Lİ BİR “BAĞIMSIZ”DI
27 Mayıs’tan sonra Cumhuriyet tarihinin ikinci askeri darbesi olan 12 Mart’ta da CHP gene demokrasinin değil cuntacıların safında yer almıştı. Adalet Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Süleyman Demirel’i deviren 12 Mart 1971 darbesi sonrası TBMM’yi kapatmayan cuntacılar, bir “teknokrat hükümeti” kurulmasını istemişti.
Darbe ekibinin “tarafsız başbakan” talebi üzerine de CHP yönetimi, 19 Mart’ta CHP Kocaeli Milletvekili Nihat Erim’i partiden istifa ettirmiş, 26 Mart’ta ise “bağımsız” Erim, 33. Hükümet’i kurmuştu. “Partiler Üstü Reform Hükümeti”nde ayrıca Başbakan Yardımcısı ile Adalet, Çalışma, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanları da CHP milletvekillerinden belirlenmişti. CHP Grubu, Meclis’teki oylamada darbeciler tarafından kurdurulan hükümete güvenoyu vermişti.

12 EYLÜL DARBESİNDEKİ CHP SESSİZLİĞİ
Cumhuriyet Halk Partisi, 12 Mart darbesinden on yıl sonra yapılan 12 Eylül 1980 darbesinde ise ilk anda bütün partilerle birlikte cuntacıların baskısıyla karşılaşmıştı. Süreçte, darbeciler tüm partileri kapatmış, birçok partiden isme siyaset yasağı getirilmişti. CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit ise 12 Eylül darbesini yapanlara karşı esaslı bir eleştiri getirmeden, siyaseti bıraktığını açıklamıştı. Sonraki yıllarda, bu tutumu kimi sol çevrelerce, “sessiz kalıp, siyaseti bırakarak, darbecileri meşru gösterme” olarak nitelendirilip eleştirilecekti.
Nitekim, CHP’nin önde gelen isimlerinin de benzer tutumları, cuntacılar tarafından olumlu karşılanmış ve bu gruba yönelik fazlaca bir baskı görülmemişti. Buna karşılık Alparslan Türkeş ve Necmettin Erbakan’ın önderliğindeki MHP’liler ile Refah Partililer ise liderleriyle birlikte mahkemelerde yargılanıp, hapis yatmışlardı. Türkeş 3,5 yıl, Erbakan ise 9 ay cezaevinde kalmıştı.

28 ŞUBAT CUNTASININ EN BÜYÜK DESTEKÇİLERİNDENDİ
CHP’nin, 28 Şubat darbesindeki tutumu da gene demokrasi adına yüz kızartıcıydı. Rahmetli Necmettin Erbakan ile Tansu Çiller tarafından kurulan Refah Partisi – Doğruyol Partisi Koalisyon Hükümeti, daha ilk günden itibaren CHP sözcülerince öncelikle “irtica”yla suçlanmıştı. Erbakan Hükümeti, kısa sürede pek çok başarılı icraata imza atsa da ordu, yargı, iş dünyası, STK’lar ile basın organize bir şekilde hükümete saldırı kampanyası düzenlemişti.
28 Şubat 1997 tarihindeki MGK toplantısı ise tam anlamıyla cuntacıların seçilmiş hükümete saldırısına dönüşmüştü. Sonunda Başbakan Erbakan hükümetin istifasını vermek zorunda kalmıştı. Doksanların ilk yıllarında başlayan bu süreçte CHP bir süre kapalı kalmıştı ama eski CHP’lilerce kurulan Halkçı Parti ve Sosyal Demokrat Parti, yine cuntacılarla söylem ve eylem birliği sergilemişti. Bu arada CHP yeniden açılmış ve cunta yanlısı politikalarına kaldığı yerden devam etmişti.

ECEVİT’TEN MERVE KAVAKÇI’YA: BU KADINA HADDİNİ BİLDİRİN
Refahyol Hükümeti’nin devrilmesinin ardından Başbakanlık görevine gelen Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Bülent Ecevit, yemin töreni için Meclis Genel Kurulu’na giren Fazilet Partisi İstanbul Milletvekili Merve Kavakçı’nın başörtülü oluşunu bir “devlet krizi”ne dönüştürmüş ve kürsüye gelerek, “Burası, devlete meydan okunacak yer değildir. Lütfen bu kadına haddini bildiriniz." ifadelerini kullanmıştı.

CHP’DEN E-MUHTIRAYA DESTEK, 15 TEMMUZ’A “TİYATRO”
Türk siyasetinde CHP’nin ana omurgasını oluşturduğu politik kanat, yakın dönemin darbe girişimleri olan 27 Nisan e-muhtırası ile 15 Temmuz hain kalkışmasında da yine demokratik sistemin karşısında durmuştu. CHP kurumsal kimliği ve tabanı, 27 Nisan 2007’de Genelkurmay Başkanlığı’nın, resmi web sitesinden AK Parti Hükümeti’ne muhtıra verme girişimini desteklemişti. FETÖ’nün 15 Temmuz kanlı darbe girişiminde ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu önce siyasi parti liderleriyle Yenikapı’daki “Demokrasi ve Şehitler Mitingi”ne katılmış ancak kısa sürede bu duruşundan geri adım atarak darbe teşebbüsüne “tiyatro” diyecek kadar ölçüyü kaçırmıştı. “CHP sosyolojisi”ndeki çok geniş bir kesim de bütün bu olup bitenlere partinin genel başkanı ile sözcülerinin baktığı pencereden bakarak yönetimi desteklemişti, hâlâ da destekliyor.

Daha Fazla Yorum Yükle
0 Yorum Yapılmış