Kurban karşıtlığına kılıf! Vejetaryen ve vegan: Köhne bir inanç

Ümit Yenişehirli, Kurban Bayramı’nda “hayvan hakları” kisvesi altında saldırılar yapıldığını belirterek farklı çağ ve medeniyetlerdeki uygulamalarla, konunun tarihçesine ışık tutan bir araştırma kaleme aldı.

Kurban karşıtlığına kılıf! Vejetaryen ve vegan: Köhne bir inanç

Ülkemiz ve İslam dünyası, bayramı coşkuyla kutlarken, her Kurban Bayramı’nda olduğu gibi bu bayramda da “hayvan hakları” kisvesi altında milyonlarca insanın ibadetine saldırılar başladı. Sosyal medya, köşe yazısı ve TV programlarındaki kimi ifadeler, vejetaryen ve vegan anlayışın savunusu söylemleriyle dinî değerlere hakarete kadar vardırılıyor.

Bu gruplar arasında; bal, süt ve yumurta tüketip et yemeyen vejetaryenler ile hiçbir hayvansal ürünü tüketmeyen veganların yanında, çeşitli vesilelerle et tükettiği halde, hayvan kesimi şartlarına karşı çıktığını iddia eden ancak sadece Müslümanların Kurban Bayramı’ndaki kesimlerini eleştirenler yer alıyor. Öte yandan; eti yenebilen hayvanların, gerek genel tüketim gerekse de dini gerekçelerle kesilmesine tepki gösteren çevreler, bütün “modernlik” söylemlerine rağmen, aslında kökeni antik çağlara kadar uzanan tarihin en irrasyonel ve köhne inançlarından birisinin takipçisi konumundalar.

UZAK DOĞU DİNLERİ BAŞI ÇEKİYOR

İnsanın biyolojik yapısı ve metabolizmasına uygunluğuyla dengeli beslenme pratiğinin en önemli unsurlarından birisi olan hayvansal gıda tüketimine karşı, tarihin kimi devirlerinde bu gerçekliği reddeden anlayışlar da var olmuştu. Antik çağlarda hayvan kesimine muhalefet ve bitkisel beslenmeyi savunma, özellikle Hindistan, Antik Yunan ve diğer bazı dinî topluluklarda görülmüştü.

Hindistan yarımadası ve Uzak Doğu’da yaygın olan Jainizm, Hinduizm, Budizm ve Konfüçyüsçülük ile Orta Asya halkları arasında var olan Maniheizm inançlarında, M.Ö. 6’ncı yüzyıla kadar uzanan bir geçmişte, hayvansal gıda tüketimi karşıtlığı vardı. Bazılarının “binlerce tanrısı” olan bu putperest dinlerdeki inanca göre, hayvanlar da bir ruh taşımaktaydı, dolayısıyla kesilmemeleri gerekmekteydi. Yine, bu dinlerdeki “şiddetsizlik” anlayışı, kimi durumlarda o kadar ileri götürülmüştü ki, kök sebzeleri çıkartılırken, karınca vb. hayvanlara da zarar verilebileceği düşüncesiyle sebze de tüketilmezdi.

YOGA DA “HAYVANSAL GIDA TÜKETMEYİN” ANLAYIŞINDA

Hinduizm kutsal metinlerinde de et yemenin “karma” üzerinde olumsuz etkileri olduğundan bahsedilmekteydi. Hindistan’da bugün de görülen, ineklerin kutsal sayılıp, kalabalık şehirlerin karmaşık trafiğinde bile rahatça dolaşmaları, “saygı görmeleri”, bu antik çağ inanışından kaynaklanmakta. Hinduizm, Budizm ve Jainizm gibi Uzak Doğu dinlerinin karmaşık tarihinden süzülüp, kimi inanışlarıyla günümüze “yoga” adı altında ulaşan öğretilerde de hayvansal gıda ürünlerinin tüketimine mesafeli durulmakta.

VEJETERYAN PİSAGOR VE EFLATUN

Hayvan ve bitkilerin de ruhu olduğu, acı çektiği gibi pagan inanışlara sahip bulunan antik Yunan’da, bazı önde gelen isimler et tüketmemeyi hem inanç, hem etik hem de sosyoekonomik gerekçelere dayandırmaktaydı. Yunan filozofu Pisagor, “İnsanlar, hayvanları katlettiği sürece birbirini öldürecek.” diyordu.

Yunanların diğer meşhur filozofu Eflatun ise hayvan ve bitkilerde ruh olduğuna inanmasının yanı sıra asıl itirazını, böylesi bir alışkanlığın, lüks ve aşırı tüketime yol açtığı tezine dayandırıyordu. Onun tuhaf inanışlarından bir diğeri de insan ruhlarının reenkarnasyonla bazı hayvanlara geçtiği yönündeydi. Buna göre, bir hayvanı kesmek, aslında insanı öldürmek anlamına da gelebilmekteydi. Filozof Empodekles de “Bütün canlılar birbirine bağlı, bu nedenle hayvanlara acı çektirmemeliyiz.” demekteydi.

Roma devrinde ise devlet adamı ve düşünür Lucius Annaeus Seneca, hayvan kesimine karşı olan isimlerden birisiydi. Romalı düşünür Porphyry de “Hayvanlardan Uzak Durmak Üzerine” isimli kitabında, et yemenin, insan ruhu ve bedenine zarar verdiğini iddia etmişti.

ANTİK MISIR’DA ET YEMEYEN RAHİPLER

Antik Mısır’da, toplumun genelinde yaygın bir et yememe alışkanlığı olmasa da bazı rahip sınıfları ise dini ritüeller sırasında et yemekten kaçınırdı. Üstelik, tapınaklara yapılan hayvan kurban bağışları sırasında bu tutumu sergileyen rahipler böylece, “nefis terbiyesi” gösterisi yaparlardı. Aynı devirlerde kimi Yahudi mezheplerinde de hayvan kesimine dinî gerekçelerle karşı çıkılmaktaydı.

MONTAIGNE: HAYVANLARA ACI ÇEKTİRMEMELİYİZ

Orta Çağ Batı toplumlarında hayvan eti tüketimi yaygın olmasına karşılık, Michel de Montaigne, Jean-Jacques Rousseau ve Voltaire gibi kimi düşünürler ise hayvanların da acı çektiği görüşünden hareketle vejetaryen eğilimler göstermişlerdi. Jeremy Bentham ise 1700’lü yıllarda “faydacılık” felsefesine ilişkin sorular geliştirerek, “Soru ne ‘Akıl yürütebiliyorlar mı?’ ne de ‘Konuşabiliyorlar mı?’dır. Asıl soru, ‘Acı çekebiliyorlar mı?’dır.” ifadesiyle modern dönemlere hâkim olacak hayvan hakları hareketinin temelini atmıştı.

"THE VEGAN SOCIETY" KURULUYOR

Modern zamanlarda ise vejetaryen ve müteakiben vegan hareket, İngiltere’de yaygınlık kazanmıştı. Ülkedeki kimi Protestan kiliselerinin de desteğini alan bu hareket çevresindekiler, 1847 yılında Vejetaryen Derneği’ni kurmuşlardı. Bu girişim, modern vejetaryen hareketin başlangıcı olmuştu. Yine İngiltere’de, 1944’te Birmingham’da Donald Watson, “vegan” terimini ortaya atmış ve “The Vegan Society”yi kurmuştu.

- J.C. Whorton, “Vejetaryenliğin Tarihsel Gelişimi”, Amerikan Klinik Beslenme Dergisi, Mayıs 1994

- Claire Suddath, “Veganlığın Kısa Tarihi”, Time Dergisi, 30 Ekim 2008