İslam dünyası, bir kez daha hac ibadeti için Kutsal Topraklar’da buluşuyor.
Türk hacılar da kalp huzuruyla Kâbe yolunda. Bugünün şartlarında anlayabilmek çok zor olsa da CHP’nin tek parti iktidarında ise Türk vatandaşlarının hacı olmasını engellemek için akılalmaz uygulamalar sergilenmişti.
1923’TEN 1947’YE KADAR SÜREN YASAK
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla birlikte başlayan modernleşme ve laikleşme süreci, devletin dinle olan ilişkilerini yeniden tanımlamıştı. Katı laiklik anlayışıyla da Türk vatandaşlarının Mübarek Topraklar’a gitmesine, gerçek dışı mazeretler üretilerek engel olunmuştu. Özellikle Hilafet’in kaldırıldığı 1924’ten itibaren çok sistemli bir yasak politikası hayata geçirilmişti. CHP ancak 1946 yılında çok partili hayata geçildiğinde, Demokrat Parti’nin inanç, ibadet ve fikir özgürlüğü alanındaki vaatleri üzerine bu yasakları kısmen gevşetmişti.
“HAC, BİR ZATIN MEZARINI ZİYARET”MİŞ!
Devlet otoritesi ekonomik zorlukları sık sık yasaklama gerekçesi olarak kullanıyordu. Döviz bulmanın zorluklarından bahsedilerek, ülkenin az miktardaki dövizinin hacılar için harcanamayacağı iddia ediliyordu. Bu konuda tek parti iktidarının yancısı durumunda olan basın da hac ibadetini önemsiz göstermek için çabalıyordu. Sosyoloji alanında akademik çalışmalar yapan Ziyaettin Fahri Fındıkoğlu, Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde, hac faaliyetinin ekonomik bir kayıp olduğunu, milli geliri olumsuz etkilediğini iddia ettikten sonra, “Sanki İslam’ın bütün farzları ifa edilmiş de, iş nihayet dinin ‘ulu’su olan muhterem bir şahsiyetin mezarını ziyarete mi kalmış?” diye yazmıştı. Yazarın anlayışına göre, hac ibadeti sadece, Peygamber Efendimizin (sav) mübarek kabirlerini ziyaretten ibaretti.
Kurucuları Mehmet Akif Ersoy ve Eşref Edip olan Sebilürreşad dergisinde ise dönemdeki hac yasakları eleştirilerek, “Lüks ve fuzuli eşyalara her sene sarf edilen milyonlar çok gözükmüyor ama bir defa hacca gidenler için çok görülüyor.” satırlarının yer aldığı bir yazı yayınlanmıştı.

GİZLİ HAC YOLCULUKLARI
Bütün bu yasaklamalar ile basın organlarında sürekli aşağılanmaktan bunalan vatandaşlar, alternatifler bulmaya çalışmıştı. Gizli hac yolculukları bu yöntemlerden birisiydi. Hacı adayları, Suriye, Irak gibi komşu ülkeler üzerinden veya deniz yoluyla gizlice hacca gitmeye çalışıyorlardı. Pasaportsuz, tüccar kimliği ve hatta bazen sahte kimlikle hacca gidiyorlardı. Bu yolculuklar, büyük riskler taşımaktaydı. Yakalananlara hem yakalandıkları ülkede hem de yurda döndüklerinde hapis ve para cezaları uygulanmaktaydı.
DÜNYANIN EN PAHALI HAC YOLCULUĞU TÜRKİYE’DEYDİ
CHP hükümeti, toplu gidişler için organizasyon yapmak şöyle dursun, gitmeye çalışanları engellemeye uğraşırken Komünist Sovyetler Birliği, ülkesindeki hacı adayları için uçak seferleri düzenliyor, laik Fransa da kendi hacı adayları için gemi kaldırıyordu. Türkiye Denizcilik İşletmeleri ise çeyrek asırlık yasaklamanın son zamanlarında yetersiz sayıda sefer koymuş, bu seferlerin ücreti ise ülkeler arasında dönemin en pahalı hac yolcu ücreti olarak kayıtlara geçmişti. Hacı adayları bu nedenle yabancı ülkelerin gemilerini tercih ediyordu. Bu arada, Kutsal Topraklar'da resmî görevli bulundurmayan tek ülke de Türkiye Cumhuriyeti’ydi.
YÜRÜYEREK HACCA GELEN ÇOBAN MEHMET’LE ÂŞIK MERYEM
Bütün bu zorluklarla boğuşan hacı adayları “çaktırmadan” hacca gidebilmek için bazen hac mevsiminden aylar önce yola çıkıyorlardı. Hacı adayları, çevre ülkelerde vakit geçire geçire Mekke ve Medine’ye ulaşmaya çalışıyorlardı. O yıllarda halk arasında “Hac hasretiyle yananlar.” diye bir tabir bile çıkmıştı. Yolcular arasında Sivas’ın Gürün kazasından yürüyerek dört ayda Medine’ye gelen Çoban Mehmet Aktaş, Elbistan’ın Köprübaşı mahallesinden Âşık Meryem gibi isimler vardı. Devrin basını, bu güzel insanları “meczup” olarak tanımlıyordu.
DERDE BAK! HACILAR NEDEN FÖTR ŞAPKA TAKMIYOR?
Türk basınındaki hac olayına hasmane bakış inanılmaz boyutlardaydı. Birçoğu aynı zamanda CHP milletvekili ya da üst düzey bürokrat olan gazete yazarları, hac ibadetinin laikliği tehdit ettiği görüşünü savunuyordu. Felsefeci Halil Nimetullah Öztürk, bir yazısında, hacıların Türk inkılabına bakışlarının problemli olduğunu belirterek, hacdan gelenlerin çok azının şapka taktığını, bu hallerinin sadece kendilerinin bir tercihi olarak kalmayacağını, memleketlerinde şapkaya karşı bir muhalefet oluşturacağını, “halkı zehirleyeceklerini” dile getirmişti. Benzer görüşleri şair Yaşar Nabi Nayır da ileri sürerek, “bu işler için sonsuz para harcandığından” şikâyet etmişti.
HACILAR TEKBİR GETİRİYOR, LAİKLİK ELDEN GİDİYOR!
Vatan gazetesinde yer alan bir haberde ise hacdan dönen ve kalabalık bir vatandaş topluluğu tarafından karşılanan hacıların tekbir getirdiği anlatılarak, “Hacılar, inkılaplara karşı bir eylemde bulunmuşladır.” denilmişti. Cumhuriyet gazetesinin kurucusu Yunus Nadi’nin oğlu Nadir Nadi ise hac yasağının devam etmesi gerektiği görüşünü savunarak, aksi halde “Türkiye Cumhuriyeti’nin ruhanî bir devlet olacağını” ileri sürmüştü.

MEKKE-MEDİNE KARTPOSTALLARI TOPLATILMIŞTI
Dönemde, basının ihbarcı haber yönetmelerinin de katkısıyla hacla ilgili hemen her şeye fevkalade olumsuz gözle bakılıyordu. Bu doğrultuda, İstanbul’da bir matbaanın Mekke ve Medine resimlerinden oluşan kartpostallar bastırdığı önce basında haber olmuş, sonrasında ise CHP hükümeti kartpostalların toplatılması kararı almıştı.
ŞARKICI, ÇALGICI, RESSAM VE HEYKELTRAŞ ÜÇ AY AVRUPA’YI DOLAŞMIŞTI
CHP hükümeti, hacca gitmek isteyen vatandaşlara, “ekonomi sıkıntılı, döviz yok” derken, aynı yıllarda Avrupa’nın pek çok ülkesinde de kolera salgını olmasına rağmen “Hac yolunda kolera tehlikesi var” diyerek yasaklamaya tıbbi gerekçe bulmaya çalışırken, Türkiye’nin Batılı sanatlarda ne kadar ileri gittiğini göstermek için tam üç ay sürecek bir gemi seyahatine ise büyük bir maddi kaynak ayırmıştı. Bu amaçla, Karadeniz Vapuru 1926 yılında; şarkıcı, çalgıcı, dansçı, gazeteci, milletvekili, öğretmen, ressam ve heykeltıraştan oluşan 285 kişilik bir ekiple 14 Batı ülkesinin 16 limanını gezmiş, limanlarda konserler verilmiş, heykel ve resim sergileri açılmıştı.
- Dr. Ertuğrul Dalmış, “1923-1960 Dönemlerinde Türkiye’den Hacca Gitmek”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, C. 41, S. 111, 2025
- Dr. Ömer Faruk Kırmıt, “1947 Yılında Hac İbadeti”, Eskiyeni Dergisi, S. 56, Mart 2025
- Dr. Emrullah Öztürk, “Tek Parti Dönemi’nde Hac Sorunu”, Academia Edu