
Leman dergisinin, zaman ayarlı rezil karikatürü, büyük bir infiale yol açtı. Süreçte hem millet hem de kolluk güçleri ve yargı bu rezilliğe gereken cevabı verdi. Peygamber Efendimiz’e (sav) yönelik alçakça hadsizlik karşılıksız kalmadı.
İğrenç karikatür milleti derinden yaralarken, başta CHP olmak üzere kimi çevreler ise hadsizlikte sorun görmedi, üzerine bir de yapanları savunmaya kalktı. Bu çevrelerdeki; sağduyusuz, nezaketsiz, yaşadığı toplumu tanımama, milletin değerlerine hasım olma gibi defolarla malul tutumun kökenleri ise ağırlıklı olarak Fransa’ya, Fransız Devrimi’ne uzanmakta.
"KUTSALA KÜFREDENİ SAKATLAMA"DAN KÜFÜR ÖZGÜRLÜĞÜNE
Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi Batıcılarının hayranlıkla takip ettiği Fransa’daki düşünce seyri, 16’ncı yüzyıldan itibaren dinsel otoriteden dinsiz otoriteye doğru evrilmişti. Ondan öncesinde Roma Kilisesi, dinî değerlere yönelik hakaretler için çok sert yaptırımlar uygulamaktaydı. Dönemin Katolik ağırlıklı devletleri de hukuk sistemlerinde benzer bir yaklaşım içerisindeydi.
Örneğin; Fransız hukuk sistemi, tarihsel olarak, kutsal değerlere hakarete ağır cezalar vermekteydi. Kral IX. Louis döneminde Tanrı’ya, Hz. İsa’ya, Hristiyanlığın diğer kutsallarına hakaret edenler için Fransız yasalarında “sakatlama cezası” vardı. Bizans İmparatorluğu devrinden Fransa’ya gelen bu cezada, kutsallara hakaret edenler, hâkimin takdir ettiği bir yöntemle sakat bırakılıyordu.
Fransız Devrimi’yle birlikte ise her türlü kutsala küfretme serbest hale gelmişti. Buna göre, Fransa ceza kataloğundaki kutsal sayılanlara yönelik hakaretlere cezaları düzenleyen bütün maddeler, 1791 yılından başlayarak peyderpey kaldırılmıştı.
Peygamber Efendimiz’in (sav) karikatürlerini yayınlayan Fransa’daki Charlie Hedbo dergisi, devrimden asırlar sonra da aynı görüşü, yine devrime sığınarak savunmuştu. Derginin genel yayın yönetmeni Philippe Val, karikatürler sonrası İslam toplumlarından yükselen tepkileri cevaplandırırken, “Küfretme hakkı bir devrim hakkıdır. Tanrı ve beraberindekiler de diğer fikirlerle aynı muameleye tabi tutulur.” demişti.

“JEUNESSE TÜRKLER”İN İLHAM ALDIKLARI DEVRİM
Osmanlı’nın yıkılış günlerinde Batılı fikirlerin en sekülerlerine yönelen Osmanlı okumuş yazmışları, adeta hastalıklı bir Batılılaşma tutumu sergilemişlerdi. Bunlar, kendi değerlerini aşağılıyor, Avrupa’daki, özellikle de Fransız Devrimi’yle revaç bulan laik, hatta din düşmanı fikirleri hayranlıkla takip ediyordu. Bu tipler, kendilerine isim olarak bile hemen Fransızca bir kelime bulmuşlardı; “jeunesse”, (genç), yani Türkçe’deki okunuşuyla “jön”. Jöntürklerin elebaşlarından olan, ismindeki “eddin” bölümünü kullanmayan Ziya Paşa, Fransa’daki laik önderlere hayranlığını anlatırken, onlardan biri olan Jean-Jacques Rousseau’dan bahisle, “Ah n’olaydı Rousseau gibi bir lala elinde büyüseydim.” demişti.
"POZİTİVİZM DİNİ’NİN OSMANLIDAKİ MÜRİTLERİ"
Osmanlı İmparatorluğu’nda devlet idaresi ve toplumsal hayatın ağırlıklı bölümü İslam kuralları ile hemhal iken, bu Batıcı gruplar ise Batı’nın, Fransa’nın en laik, seküler ve dine hasım düşüncelerinin takipçisi olmuşlardı. İtihat ve Terakki Cemiyeti’nin kurucularından biri olan Ahmet Rıza, Fransa’da “Pozitivizm Dini”ni kuran Auguste Comte’nin “dininin” Türkiye’deki ilk inananlarından birisiydi. Bu grup, “insanlığa tapıyordu.” Rıza, o derece müfrit bir İslam düşmanıydı ki, İTC’nin laik yöneticileri bile, onu dinsizlikle suçlayarak örgütten kovmak zorunda kalmıştı. Gazete sahibi de olan Ahmet Rıza, Girit isyanı sırasında Yunanlıları destekleyen yayınlar da yapmıştı.
FRANSIZLARIN İSLAM’A KÜFREDEN KİTAPLARINI TERCÜME ETTİLER
Osmanlı’nın ilk ateistlerinden biri olan Abdullah Cevdet ise ülkeyi nasıl laikleştirebileceklerine odaklanmıştı. Abdullah Cevdet bu amaçla sık sık Fransız yazarlar, gazetecilerle mektuplaşıyor, görüşmeler yapıyordu. Bir Fransız yazarla görüşmesinde, “Acaba Türkiye’yi nasıl laikleştiririz?” sorusunu soran Abdullah Cevdet, ondan, “Kur’an’ı kapat, kadını aç.” cevabını almıştı. Cevdet, Cumhuriyet döneminde radikal laikliği savunan, İslam değerlerine saldıran bazı Fransızca kitapları Milli Eğitim Bakanlığı için tercüme eden bir isim olarak da biliniyordu.

PEYGAMBER EFENDİMİZİN KARİKATÜRÜ ÇİZİLMEDİ BELKİ AMA…
Cumhuriyet döneminde ise Osmanlı’nın seküler çevrelerinden devralınan bu miras daha da ileri noktalara taşınmıştı. O dönemdeki hâkim havaya, salt karikatür üzerinden bakıldığında; evet belki, Hz. Peygamber’in karikatürünü çizmeye cesaret edilememişse de her ama her fırsatta Müslümanları temsil ettiği iddia edilen bir karakter resmedildiğinde, “sevimsiz yüz hatlı, kazma dişli, çatal dilli, yılan başlı” ve benzeri gibi olabilecek en itici figürler şeklinde çizilirdi.
Buna karşılık, ortaya konulan yazılı üretimlerde ise İslam ve İslam’ın temsil ettiği bütün değerlere ahlaksızca saldırılar gerçekleştirilmişti. Dr. Ahmet İshak Demir’in, Ensar Neşriyat’tan 2004 yılında çıkan “Cumhuriyet Dönemi Aydınlarının İslam’a Bakışı” isimli kitabında, bu alana ilişkin inanılmaz örnekler yer almıştı.

“DENİZ YARILMADI, HZ. İSA BABASIZ DEĞİL, İSLAM ZEHİRDİR, MİRAÇ YALAN, NAMAZ YOK”
İşte, hepsi de CHP’li olan şahısların İslam’a hakaret yüklü cümlelerinden bazıları:
“Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt: “İslâm, 14 asırlık sakat bir inançtır. Bu dinle yürünmez, mahvoluruz.” / Milletvekili Falih Rıfkı Atay: “İslâmiyet denince benim aklıma çorap kokusu gelir.” / Milletvekili Yusuf Akçura: “Hilkât, yaradılış kıssaları, mucize ve kerametler, hakiki vakalar gibi hikâye edilmektedir.” / Milletvekili Celal Nuri İleri: “İlk atalarımız ormanların içinde sürü halinde dolaşan maymunlardı.” “Allah’ı da Sultan’la birlikte tahtından indirdik” / Milletvekili İsmail Habib Sevük: “Beş vakit namaz ‘Muhammed İslâmlığı’nda katiyen yoktur.” / Milletvekili Hüseyin Cahit Yalçın: “Mirac hikâyesi bir yalancılık ve ahmaklık şaheseridir. Denizin yarılması diye de bir şey yoktur. Şeytan bir hurafedir.” / Milletvekili Kılıçzade Hakkı: “Tesettür, toplumsal yaralarımızın üzerindeki iğrenç bir sargı bezidir.” “Hz. İsa’nın mutlaka bir döllenme sonucunda oluştuğunu kabul etmek mecburiyetindeyiz.” / Başbakan Şükrü Saraçoğlu: “Din zehirdir. Türkiye’den dini tamamen atabilmek için bize 30 sene lazım.” / Başbakan Şemsettin Günaltay: “Ayetler bizi alakadar etmez.” / Milletvekili Refik Ahmet Sevengil: “Allah’ı da Sultan’la birlikte tahtından indirdik.” / Milletvekili Mehmet Şeref Aykut: “İslam dini çökmüştür.”



