Siz bu yazıyı okuyup bitirinceye kadar geçecek sürede, dünyanın çeşitli yerlerinde 12 milyon kadın kocasından, abisinden, babasından, sevgilisinden dayak yiyecek. Bunlardan 1 milyonu, yediği dayağın izlerini en az bir hafta bedenlerinde taşıyacak. 10 bini, o izlerden hayat boyu kurtulamayacak. Ve 120’si hayatını kaybedecek.
Bu rakamlar çok daha yüksek olabilir. Çünkü, aile içi şiddette çoğu kez, kol değil kafa bile kırılsa, yen içinde kalıyor. Çünkü, bu öylesine büyük bir ayıp, öylesine ağır bir insanlık suçu ki; kadınlar utanıyor. Bazen kendileri için, bazen kendilerini dövenler için. Oysa utanmamalıyız, saklamamalıyız. Deşifre etmeliyiz, teşhir etmeliyiz.
Bu 16 cesur erkeğe teşekkür etmek gerek. Kadın olmanın zorluklarına dikkatimizi çekmek için poz verdiler. Onlar için de bunun kolay bir proje olmadığını tahmin edebiliyorum. Ancak attıkları küçük bir adımla, büyük bir etki yarattılar.
EMRE ALTUĞ (Şarkıcı)
İşverenlerin emziren anneye anlayışı vicdani sorumluluk
Emzirmek bir annenin bebeğiyle paylaştığı en özel an. Belki de, doğumdan sonra babanın bebekle tek paylaşamadığı, annenin ise Allah tarafından kutsal kılındığı, kıskanılası bir mucize. Annenin ve bebeğin bu dönemi en sağlıklı şekilde yaşamasını sağlamak, bir insanlık görevidir. İşverenlerin, bu süreçte çalışan kadına gereken anlayışı göstermesi ve pozitif ayrımcılık uygulaması, her şeyden önce vicdani bir sorumluluktur.
Almanya ve İsveç’te doğum sonrası ücretli izin süresi 47, Norveç’te 44, Yunanistan’da 34 hafta. Türkiye’de ise bu süre sadece 16 hafta. Bebeğin bir yıl anne sütü emmesi tavsiye edilse de, anneler dört aylık bebeğini evde bırakıp işe dönmek zorunda kalıyor. Birçok işyeri sahibi ise süt izni kullanımını neredeyse yok sayıyor.
GÜRSEL TEKİN (Politikacı)
Kadının olmadığı yerde erkek olmaz
Bu yıl Adıyaman’da 16 yaşında bir genç kız ailesi tarafından diri diri toprağa gömülerek töre cinayetine kurban gitti. Bu kızın dramını hiçbir zaman unutamayacağım. Böyle bir şey ne dine, ne vicdana, ne insanlığa sığar. Sadece bu olay bile, Türkiye’de kadına gösterilen şiddetin en büyük göstergesidir. Kadınlarımız töre cinayeti adı altında katliama uğruyorlar. Öldürülmediklerinde de, özellikle eşleri tarafından her gün dövülerek yeryüzünde cehennemi yaşıyorlar. Bu bir insanlık dramıdır. Kadının olmadığı bir yerde erkek olmaz, erkek doğmaz.
Kadınların yüzde 41.9’u şiddet görüyor ve yüzde 48’i bunu kimseye söyleyemiyor. Çalışan kadınların yüzde 44.1’i, çalışmayan kadınların 41.1’i şiddet mağduru. En az bir kez hamile kalmış her 10 kadından biri gebeliği sırasında dayak yiyor.
UZM. DR. NURİ SOYSAL (Plastik cerrah)
Kadınlar yuvasını korumak için estetik ameliyatı zorunlu hissediyor
Türkiye’de kadın olmak zor zanaat. Erken yaşta evlenmek, çok doğum ve geleneksel fazla kilolar, kadının biyolojik deformasyonuna neden oluyor. Erkeklerden güzel olmak sadece kadının işiymiş gibi bir yaklaşım hakim. Hele hele ilerleyen yaşlarda maddi olanaklara sahip oldukça, genç kadınlara ilgisi daha da artıyor. Bu durum özellikle ev kadınları üzerinde bir baskı oluşturuyor ve kendini estetik ameliyat olmak zorunda hissediyor. Estetik ameliyat yaptıran kadınların birçoğunda ana problem, özgüven eksikliği ve kadının yuvasını koruma içgüdüsü.
Modern dünyada kadının yaşlanma ve çirkinleşme hakkı yok. Güzellik çoğu zaman lanet gibi kadınların peşinde. Bazı akademisyenler, kadının güzel olma zorunluluğunu ‘örtülü terör’ olarak adlandırıyor.
MEHMET TURGUT (Fotoğrafçı)
Eğitimsizlik vahşileştiriyor
Kadın-erkek eşitliğinin sadece lafta olduğu bir coğrafyada yaşıyoruz. İşte bu yüzden, hâlâ töre cinayetleri ve kadın istismarları yaşanıyor. Birçok konuda olduğu gibi, bu konuda da sürekli konuşuyoruz ama iş bir şeyler yapmaya geldiğinde kılımızı bile kıpırdatmıyoruz. Bunun sebebi tamamen eğitimsizlik ve maddi sorunlar. İnsanların eğitim düzeyi ve maddi durumu kötüleştikçe, içlerindeki kötü dürtüler daha fazla ortaya çıkıyor ve vahşileşiyor. Türkiye’nin yoksulluktan sıyrılıp, tam anlamıyla refaha kavuşması için daha çok zaman olduğunu düşünürsek, en azından eğitim konusunda acil harekete geçilmeli. Hemen!
2006 yılında yapılan araştırmaya göre 2000-2005 yılları arasında bin 190 genç kız ve kadın töre cinayetine kurban gitti. Her yıl yaklaşık 200’ü aşkın kadınımız töre cinayetine kurban gidiyor. Aile tarafından öldürülmeyen ama kendini öldürmeye zorlanan vakalar ise kayıtlara töre cinayeti değil intihar olarak geçiyor.