Millet olarak “fişleme” kelimesi bizlere 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat darbelerini ve Ergenekon sürecini çağrıştırıyordu. Asker ve emniyet tarafından tutulan fişlemeleri yakından incelediğimizde ise hangi askerin, memurun, köşe yazarının, kanaat önderinin kime oy attığı, siyasi görüşü, devletin resmi ideolojisine zarar verip vermediği gibi veriler karşımıza çıkıyordu.
“Tehlikeli” olarak görülen bu kişilerle nasıl baş edileceğine dair planlar da devletin bazı kurumlarının kozmik odalarında yer alıyordu. Bu tür bilgiler Türkiye demokratikleştikçe ortalığa o kadar çok saçıldı ki, artık insanların böyle haberlere ilgisi kalmadı denebilir.