" Sonra adı efsaneye dönüşmüş olan Fahri Kayahan'ın içli sesi türküler söylemeye başlar: Ayrılık Ateşten Bir Ok, Sarı Kurdelem Sarı, Karadır Kaşların Ferman Yazdırır, Şu Dağları Delmeli... Bu yüzden, Malatyalıların ona duydukları sevgi nedeniyle adını verdikleri geniş bulvardan geçmeden kentin merkezine girmiyorum.
Ağaçların neredeyse yeşil bir tünele çevirdiği Kanalboyu Caddesi'nden sonra Kernek Meydanı'na varıyorum. Coşkun sular merdivenlerden iner gibi akıyor.
Dev bir ahşap değirmenin balkonunda çay içerken Malatya'nın modern yüzünü seyrediyorum; kahkahalar atarak yürüyen üniversiteli gençler, şelalenin önünde selfie çeken çiftler, yan masada küçük kızına masal kitabı okuyan anne...
Kitabın kapağında yazarın adını görünce gülümsüyorum. "Ah!" diyorum, " Sevgili Eflatun Cem Güney! Hekimhanlı Masalcı Baba! Anadolu halk kültürüne verdiğin emek boşa gitmemiş bak, hemşerin olan bir çocuk senin masallarını dinliyor. Akla şifa senin masalların. Malatya'nın her derde deva kayısısı gibi…"