Bir evde iki çocuk değil iki ayrı hikaye büyür

Kardeş kıskançlığı sandığımız duygu çoğu zaman kıskançlık değil; derinden işleyen sessiz bir “değersizlik” algısıdır. Uzmanlara göre sevilmek için rol seçme çabası yetişkinlikte bile sürebiliyor.

Bir evde iki çocuk değil iki ayrı hikaye büyür
  • Kardeş kıskançlığı olarak görülen duygunun derininde, çocukların yeterince sevilmediği ve kıyaslandıkları hissi yatıyor.
  • Uzmanlar bu durumu duygusal ihmal algısı olarak tanımlıyor ve kardeşler arasındaki ilişkilerin roller üzerinden şekillendiğini belirtiyor.
  • Kardeşler arası gerilimi azaltmanın yolu ise her çocuğun ihtiyacına göre adil sevgi göstermektir.

“Ablan senin yaşındayken çok daha usluydu.”

“Kardeşin senden daha girişken.”

“Sen büyüksün, anlayışlı olman lazım.”

Bu cümleler çoğu zaman iyi niyetle söylenir. Ama çocuk açısından şunu fısıldayabilir: "Ben olduğum halimle yeterli değil miyim?" Bu durum dışarıdan bakıldığında “kardeş kıskançlığı” gibi görünse de uzmanlara göre kıskançlıktan çok daha derinde bir duyguyla ilgili.

Psikologlar, kardeşler arasındaki bu sessiz gerilimin adını rekabetten çok "duygusal ihmal algısı" olarak tanımlıyor. Yani çocuk, aslında kardeşine değil, kendisine yeterince yer açılmadığını hissediyor. 

BİR AİLE BİRDEN FAZLA HİKAYE

Psikologlara göre kardeşler aynı evde büyüse de, aynı anne babayı yaşamıyor.  Çünkü her çocuğun doğduğu dönem, evin ekonomik şartı, anne babanın ruh hâli, aile içi ilişkiler tamamen farklı olabiliyor. 

- Biri akıllı ve sorumluluk sahibi, diğeri hayalperest ya dağınık diye etiketleniyor.

- Biri, annenin daha genç ve enerjik olduğu döneme geliyor. Diğeri yorgunluk, geçim sıkıntısı ya da hastalığın yükseldiği bir döneme tanık oluyor.

- Biri evin ilk göz ağrısı olurken, diğeri evin neşesi diye anılıyor.

Bu nedenle kardeşler arasındaki bağ bazen sevgiden çok roller üzerinden şekillenir. Uzmanlar bu durumu şöyle açıklıyor: "Kardeşler birbirleriyle değil ebeveynlerin gözündeki yerleriyle yarışır."

KARDEŞLERİN HER BİRİ FARKLI SES TAŞIR

Aynı evde büyüseler bile, kardeş sırası, çocuğun kendini tanıma şeklini bile etkileyebilir.

İşte her kardeşin iç sesi:

Büyük Kardeş

"Sen büyüksün, idare et" cümlesiyle büyür. Çoğu zaman güçlü olması beklenir ve güçlü olmayı sevgiyle karıştırabilir. Duygularını bastırıp, ertelemeyi öğrenir. 

Ortanca Kardeş

Rolü en belirsiz olan kişidir. Ne tamamen görünen, ne de tamamen korunan olur. Kendine "Ben kimim?" diye sorarak özel bir yer açmaya çalışır.

Küçük Kardeş

Sevimli bulunur ama bazen hiç ciddiye alınmaz. Büyüdüğünü ispat etmeye çalışırken zorlanır. Gücünü ispat etme ihtiyacı hisseder.

Uzmanlar uyarıyor: “Kardeş sırası karakteri belirlemez, fakat aile içindeki rol algısını belirler. O algı zamanında çözülmezse, yıllarca sürer.”

KISKANÇLIK DEĞİL GÖRÜLME İHTİYACI

Çocuk aslında kardeşine değil, kendi yerine kırılır. İlgiyi kaybetme ihtimaline, kıyaslanmaya, duyulmamaya… Kardeş kıskançlığı dendiğinde çoğu kişinin aklına oyuncağını paylaşmayan, huzursuzluk çıkarıp sürekli ağlayan bir çocuk gelir. 

Oysa kardeşler büyüdükçe bu açık tepkiler kayboluyor. Yerini sessiz bir mesafe, hafif bir gerginlik, bazen de hiç konuşulmayan kırgınlıklar alıyor. Psikologlara göre yetişkinlik dönemindeki bu mesafenin temelinde çoğu zaman şu duygu yatıyor:

- “Ben küçükken yeterince görülmedim.”

- “Hep kıyaslandım.”

- “Hep daha güçlüsü, daha uslusu, daha başarılısı vardı.”

Yani kişi aslında kardeşine değil, kendi içine gömülen o yetmemişlik hissine kızıyor. Biz buna kıskançlık diyoruz ama çoğu zaman bu duygu; eksik kalmış sevgi, tam anlamıyla görülmemiş olmak ve sürekli kıyaslanmış hissetmek ile ilgili.

Bu duygular yıllar içinde zamanla şekil değiştirir; çocukken ağlamalarla, ergenlikte sessizlikle ve yetişkinlikte ise mesafeyle ortaya çıkabilir.

AİLE İÇİNDE EN ÇOK YARALAYAN KALIPLAR

Hiçbir anne baba, çocuklarından birini diğerinden daha az seviyorum diye düşünmez. Ama iyi niyetle söylense bile bazı cümleler çocukta iz bırakabilir.

Ailelerde en sık duyulan cümlelerden bazıları şöyle:

- "Sen ablasın, anlayışlı olman lazım." İlk çocuğa sevgi yerine çoğu zaman sorumluluk yüklenir.

- "Kardeşin küçük, o yapabilir." Büyük çocukta "Benim hislerim, isteklerim hep geri planda." algısı oluşur.

- "Ablan senin yaşındayken daha olgundu.""Demek ki ben yetersizim." duygusunu besler.

- "Kardeşini üzme, sen akıllısın."Akıllı olan duygularını bastırmak zorunda kalır.

Bu cümleleri kuran anne-babaların niyeti çoğu zaman evi sakinleştirmek, düzeni sağlamak ya da kardeşlerin kavga etmesini önlemektir.

Ama çocuk tarafında bu cümleler, çoğu zaman şöyle tercüme edilir:

- “Ben olduğum halimle yetmiyorum.”

- “Annem-babam beni değil, kardeşimi seçti.”

- “Her zaman anlayışlı olan taraf olmak zorundayım.”

Ve işte burada kardeşe değil, sevgiye duyulan bir kırgınlık doğar.

YARIŞ KARDEŞLE DEĞİL İÇ SESLE BAŞLAR

Kardeşler arasındaki duygusal mesafeyi büyüten en önemli faktörlerden biri de kıyaslanma.

- “Ablan tek başına okula giderdi, sen hâlâ çekiniyorsun.”

- “Kardeşin senden daha sosyal.”

- “Bak o derslerinde daha düzenli.”

Bu cümleler, bir çocukta Ben eksik olanım”, diğerinde ise “Ben ailedeki başarılı projeyim” algısı oluşturabilir. Uzmanlara göre bu durum, kardeş kardeşe görünen bir yarış gibi dursa da, aslında her biri ailede kendine yer açmaya çalışan iki ayrı çocuk.

Biri daha başarılı olarak, diğeri daha sorun çıkararak, bir başkası daha sessiz ve uyumlu olarak sevgiyi hak etmeye çalışıyor. Yani aslında hepsi, içten içe aynı şeyi istiyor: Görülmek, duyulmak ve koşulsuz sevilmek.

YETİŞKİNLİKTE BİTMEYEN YARIŞ

Çocukken başlayan bu dinamik, yıllar geçse de tamamen kaybolmayabiliyor. Biri ailede her şeyi halleden, güçlü, sorumluluk sahibi rolünde kalıyor. Diğeri biraz daha kırılgan, biraz dışarıda kalan ve biraz daha mesafeli.

Aile içinde fark etmeden bu roller besleniyor. Önemli işler hep güçlü olana gidiyor. Problemler daha mantıklı olana anlatılıyor. Diğeri ise çoğu zaman kenarda bırakılıyor ya da sadece eğlenceli, dağınık çocuk olarak hatırlanıyor.

Yetişkinlikte bu kez roller değişiyor. Bir kardeş, çocukluk yüklerinin yorgunluğuyla ebeveynlerine mesafe koyabiliyor. Diğeri hala onay almak için çabalayabiliyor. Aralarındaki ilişki, gerçek bir kardeşlikten çok yılların biriktirdiği rol paylaşımı gibi kalıyor.

EŞİTLİK DEĞİL ADALET

Uzmanlara göre kardeşler arasındaki gerilimi azaltmanın yolu, herkese aynı şekilde davranmak değil; her çocuğun ihtiyacına göre sevgi gösterebilmektir.

Çünkü her çocuk sevgiyi farklı biçimde hisseder. Kimi için sarılmak güven duygusudur, kimi sadece dinlenmek ister. Biri aferin duyduğunda güç bulur bir diğeri sadece yanında oturulmasını bekler.

Bu nedenle ebeveynler için kritik olan nokta eşit davranmak değil; adil yaklaşmak. Psikologlar, aile içindeki sağlıklı bağlar için şu adımları öneriyor:

- Kardeşleri birbirine kıyaslayan cümlelerden kaçınmak

- Her çocukla ayrı ayrı ve kaliteli zaman geçirmek

- Her çocuğun kendi karakterine uygun sevgi dilini bulmak

- Sen büyüksün ya da sen küçük kalıpları daha az kullanmak

Çünkü çocuk için en belirleyici olan soru şudur: “Annem benim kim olduğumu görüyor mu?” 

Gerçek sevgi eşitlik üzerine değil, adalet üzerine kurulduğunda, kardeşler arasındaki yarış yerini bağa bırakabilir.